otuz altıncı bölüm | akın

664 37 0
                                    

"Ağlama artık be Ceylan'ım." Kıkırdayarak ona baktım. Yerinden kalktı ve mutfağa gitti.

"Gerçekten Ceylan olarak mı görüyorsun?" dedim bana su bardağıyla gelirken. Teşekkür ettim ve bardağı biraz eğilerek solumdaki sehpaya bıraktım. Dengem şaşsa da belli etmemeye çalıştım. Ama anlamıştı.

"Sen Erdenet değilsin Eylül. Sen Ceylan'sın, Koçovalı'sın."

Gülümsedim. Bana doğru yaklaştı. Dudakları dudaklarımla örtüştüğünde bütün acım uçup gitmiş gibiydi. Parmak uçlarım yüzünün her zerresine değerken kalbimdeki ağırlık gidiyordu. Dudakları bana ilaç gibiydi. Parmaklarımı saçlarına geçirdim. Sarhoş gibiydim, içtiğim şeyle birlikte aşkla sarhoş olmuş gibiydim. Ayıkken ona doyarcasına öpemezdim, biliyordum. Kendini geri çekince hayal kırıklığıyla gözlerimi açtım.

"Canım,"

"Canım." diye tekrarladım onu. Nefesimden gelen votka kokusu burnumu yakmıştı. Devam ettim.

"Neden durdun?"

"Sarhoşsun güzelim."

"Öyle miyim ki?" dedim ve kollarımı kaldırıp kollarıma, vücuduma baktım. Vücuduma bakıp anlayacaktım sanki sarhoşluğumu. Sonra kollarımı boynuna sardım. Kokusunu içime çekerken dudaklarını boynuma bastırdı. Dudakları, öptüğü yerde sabit kalırken çene kemiğini öptüm.

"Eylül, sarhoşsun." diye fısıldadı, ben gıdıklandığım için gülerken omzuma doğru bir öpücük daha kondurdu ve geri çekildi.

"Hadi, gel yatırayım seni." Elimden zorla tutup kaldırınca mecburen kalktım. Elimi bırakmadan beni önce lavaboya götürdü. Elimi yüzümü yıkadı.

"Battaniyeler nerede?" Dolabımdan kendime pijama çıkarırken kaşlarım çatıldı.

"Benimle uyu."

"E-"

"Yalnız kalmak istemiyorum. Alıştım yalnız uyumamaya." dedim ve kendi pijamalarımı yatağın üstüne fırlattım. Dolapta Celasun'a alıp vermediğim eşofmanı buldum. Sonra da giydiğim oversize tişörtlerden birini çıkardım.

"Odada yalnızken uyayamıyorum hiç Akın, en azından o günden beri."

"Neden söylemedin? Annem yatardı seninle." Omuz silktim. Utanmadan bir de Ayşe Koçovalı'yı yanıma mı çağıracaktım? Daha fazla vermeyince elimdeki eşofman ve tişörtü alıp lavaboya girdi. Kapıyı kapatıp hızlıca üstümü değiştirdim. Uyurken sütyenle yatmaktan nefret ederdim, sağolsun Koçovalı evi bana bunu da alıştırmıştı.

Mutfağa gidip kendime koca bir bardak su doldurdum. Su içtikçe kendimi ayılıyor gibi hissediyordum. Mutfağı toparlayacakken dengem yine şaşınca tezgaha tutundum. Hiç toparlayacak halim yokmuş, onu anlamış olmuştum.

Televizyonu kapattım. Mutfağın ve salonun ışığını söndürüp kapıyı kilitledim. Akın üstünü değiştirip banyodan çıkarken peşinden ben girdim. Yüzümü altı kez yıkamış, boynuma kolonya sürmüştüm. İhtiyacımı giderdikten sonra odaya girdim. Bir kez daha dengem şaştı. Odayı keşfetmeye çalışan Akın bir anda yanımda belirmiş ve kollarımdan tutmuştu.

İşte votka böyle güzel vuruyordu, sonradan sonradan. Ayıldım, sarhoş bile sayılmam derken daha beter ediyordu.

"Tuttum, tuttum seni. Gel şöyle, tamam." Önce beni yatağa yatırdıktan sonra ışığı kapattı.

"Gece lambası açık uyusak, rahatsız olur musun?" dedim diğer tarafa doğru kayarken. Gece lambasını açtı.

"Neden güzelim, korkuyor musun?" Sırtını başlığa yasladı. Kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekti. Göğsüne başımı yasladım.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin