yirmi birinci bölüm | suç

825 48 5
                                    

Gözlerimi açmakta zorlanırken tepemde duran ışık gözlerimi yakmıştı.

"Eylül! Dur doktoru çağırayım."

Uyanmaya çalışırken doktor geldi. Kontrolleri yaptıktan sonra bir şeyler söylemişti ama duymamıştım. Dinliyor gibi yapmıştım. Doktordansa Akın'dan dinlemeyi tercih ederdim.

"Su verir misin?" Oturduğu yerden aceleyle kalkıp bir bardak su doldurdu. Ben suyumu içerken birilerini arayıp uyandığımı, iyi olduğumu söylemişti. Konuşması bitene kadar tavana bakmaya devam ettim. Omzum sızlıyordu.

"Ne oldu birden bire?" diye mırıldandım.

"Vurulmuşsun.. Neden bize söylemedin?" Omuz silkmeye kalkarken birden acıyla bağırdım. Aptal mısın Eylül?

"Tamam dur dur, hareket etme dur.." Derin bir nefes verdikten sonra dikleşmeye çalıştım. Akın yastığımı ayarladı ve dirseklerimden tutarak yardım etti.

"Vurulduğumu fark etmedim ya. Çok da acımıyor zaten."

"Hepsi benim suçum. Seni oraya götürmemem gerekiyordu."

"Götürmesen ne olacaktı? İlla gelecektim zaten." Tekrar yerine oturdu ve ellerini saçlarının arasına geçirdi.

"Ben kendimi iyi hissediyorum, çıkamıyor muyuz?"

"Ih-ıh." dedi ve kafasıyla serumun olduğu yeri gösterdi. Kan torbası vardı.

"Kan kaybetmişsin. Bittikten sonra çıkabiliriz ancak."

"İyi kanı bulabilmişsiniz.."diye söylendim. 0 rh- kan ne yazık ki kolay bulunmuyordu.

"Ben verdim." Yalandan şaşkınlıkla ona baktım ve ortamı biraz yumuşatmak için gülerek konuşmaya başladım.

"Artık Koçovalı'ların kanını taşıyorum, bundan sonra bana kimse Erdenet demesin. Artık Koçovalı sayılırım."

Umarım bir gün kağıt üstünde de olursun Eylülcüm. Nasip kısmet.

Biraz gülse de zorla olduğu belliydi. Kendini suçlu hissediyordu. Bunu engelleyebilirdim ama şuan değildi. Şuan söyleyecek güç bulamamıştım kendimde.

Konuşmaya çalışmayınca günlerdir uykusuz olduğum için gözlerimi kapattım. Bir ya da bir buçuk saat sonra kendiliğimden uyanmıştım. Akın'ın koltukta uyuyakaldığını görünce gülümsedim. O benden de yorgundu, günlerdir kaldığı oteli bulana kadar uyumamıştı.

Aklıma bugünkü hali gelince bir kez daha kendi kanımdaki insanlara küfrettim. Kendi kanımdan bir kez daha nefret ettim, etimle kemiğimle bir kez daha iğrendim.

Kan torbası bitmişti. Yavaşça iğneyi kolumdan çıkararak ayağa kalktım. Kenarda katlanmış olan kıyafetlerimi gördüm. Damla abla falan getirmiş olmalıydı. Onları alarak lavaboya girdim ve üstümü değiştirdim.

Omzumdaki yaraya bakmadan edememiştim. Geçen seferki bıçaklanmamdan daha iyiydi tabii ki. Çok büyütülecek bir şey değildi, anladığım kadarıyla sorun sadece kan kaybetmemdi.

Lavabodan çıkarken Akın'la yüzyüze gelmiştik. Gözleri endişeyle bana bakıyordu.

"Ben.. bir şey oldu sandım. Seni aldılar sandım, bir şey oldu sandım." Yaralı olan kolumu kaldırmadan ona sarıldım. Bu sefer o yüzünü omzuma koymuştu. Kafamı biraz uzatarak omzunu öptüm.

"Suçlusu sen değilsin Akın, ne bana ne de onlara olan şey senin suçun değil."

"Beni-"

"Değil Akın. Amcan göndermeseydi o zaman seni oraya, onun suçu. Ya da ben gelmeseydim zorla, seni zorlamasaydım. Bana dur dedin, durmadım beklemedim." Hızlı konuştuğum için nefessiz kalmıştım. Kendini geriye çekti. Yine yüzü yüzüme çok yakındı. Verdiği nefes yüzüme çarpıyordu.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin