elli sekizinci bölüm | yakalamaca

472 23 9
                                    

Hepinize selamlar,

Çok çok yakın bir akrabamı kaybettim. Günlerdir giremememin sebebi buydu. Bunun için birkaç bölüm peşpeşe yayınlayacağım, sonrasında ne olur bilemiyorum. Affinıza sığınıyorum, iyi okumalar.

Yazarın Anlatımından

"Abi," Karaca'nın seslenişiyle Akın kardeşine döndü.

"Eylül nerede? Giderken sana söyledi ama.." Akın yeni fark etmişçesine sol tarafındaki boşluğa baktı. Sonra bir kez daha fark etmişçesine etrafına baktı. Eylül çoktan gitmişti bile.

"Cennet!" Cennet hızlıca yerinden kalkıp Akın'ın yanına geldi. Akın için o beş saniye beş yıl gibiydi.

"Hızlıca bir gidip lavaboya bakar mısın? Eylül gelmedi bi' gidip bak çabuk." Cennet kafasını salladıktan sonra yukarı çıkarken Ayşe oğluna laf atacakken onu Karaca tutmuştu. Karaca ciddi bir şeyler olacağını sezmiş gibiyken, Ayşe içtiği tek kadeh rakıdan her şeye gülmeye başlamıştı bile. Ama ortada ciddi bir şey vardı, çünkü Eylül gideli yirmi dakika olmuştu bile.

"Abi," Kafasını tabaktan kaldıran Akın, Cennet'e bakınca konuşmasına devam etti.

"Yok yukarıda." Akın hızlıca yerinden kalkıp merdivenlerden çıkarken Azer ve Karaca anlamış gibi birbirlerine baktılar. Ortam gerginleşmişken Akın hepsinden daha çok gergindi. Odaların hepsine tek tek baktı, sanki köşede saklanacakmış gibi her köşeye göz gezdirdi. Yoktu. Gitmişti.

Akın endişe içinde neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Başına bir iş gelmesinden korkarken Eylül'ü aramak için cebinden telefonu çıkarttığında mesaj geldi.

Gönderen:Salim
Mesaj: abi

Gönderen: Salim
Mesaj: birazdan karışacak ortalık

Gönderen: Salim
Mesaj: yenge geldi

Gönderen: Salim
Mesaj: sen gelmeyecek misin

Akın, aynı Yamaç amcası gibi kulakları çınlarken üstteki mesajları okudu. Başka bir şey olsa ne bu kadar sinirlenir, ne de bu kadar endişelenirdi. Çekmeceden silahları almak için çekmeceye baktığında boş gördü. O sinirle kendi kendine bağırıp yatağa tekme atmıştı bile. Ayağının acısı, hissettiği sinire göre hiçbir şeydi. Yatağın altındaki silahları beline koyup hızlıca aşağıya inerken Azer kapıya çoktan gelmişti bile.

"Sen nereye?"

"Ben de geliyorum." (Bu arada Karaca'yı amcanın olduğu sezondaki gibi silahlarla haşır neşir olarak düşünün)

"Ben de geleceğim." dedi Karaca, eşine katılarak.

"Siz nereye geliyorsunuz? Oturun oturduğunuz ye-"

"Akın," Azer, hiçbir şey söylemeden gözleriyle 'kayınçosunu' ikna etmişti bile. Hep birliktelerdi, bu işi yetişebilirlerse hep birlikte çözeceklerdi.

Eylül'ün Ağzından

Onu öldürmek için o kadar sabırsızdım ki, kalbim ağzımda atıyordu. Birini öldürmek için heyecanlı olmak, belki de ilk defa rahatsız etmiyordu beni. Kapısının önünde bekliyordum. Uzun zamandır hiçbir şeye bu kadar heyecanlanmamıştım.

Neler olabileceğini tahmin edemiyorken Songül kapıyı açtı, ayakkabısının fermuarını çekerken annesiyle sarıldı. Adımını dışarıya atıp kapıyı çektiğinde beni görmesiyle donup kalmıştı.

"Songül, naber?" dedim ü harfini uzatarak. Gülerek ona bakarken etrafına baktı, sonrada belimde gözüken silaha. Kaçmaya çalışacağını hiç düşünmezken o koşuşturmaya başlamıştı bile.

Bu durum beni şaşırtmamıştı, çünkü o gördüğüm en korkak insanlardan biriydi.

Kendi kendime küfredip peşinden koşturmaya başlarken silahımı belimden çıkarmıştım bile. Sokakta peşinden koştururken asla yoruluyormuş gibi değildi. Ama ben de değildim, onu yakalayana kadar durmayacaktım.

"Songül! İstediğin kadar kaç, illa ki yakalayacağım seni!"

Yavaşlamak yerine daha da hızlanırken nefesim tıkanır diye korkmaya başlamıştım. Sokağın başında Akın ve Karaca'yı görünce hiçbir şey olmamış gibi davrandım. Bana bir şey söyleyeyim diye bakarlarken durmadım.

"Karaca, ya-"

"Tamam, sen önüne çık ben gidiyorum."

Ben ara sokağa girerken Karaca ve nereden çıktığını bilmediğim Azer, Songül'ün peşinden koşmaya başlamışlardı bile. Bu olaya dâhil olmalarını hiç istemezdim ama işime yarayacaksa sorun yoktu.

Kafamı sola doğru çevirdiğimde Akın'ı görmüştüm. Bakışlarıyla tüm sülaleme sövdüğünü hissedebiliyordum. Şu anlık umurumda değildi, benim için Songül'ü yakalayabilmek önemliydi.

Sokaktan sola doğru dönünce Songül karşıma çıkmıştı. Arkasına kacmak için döndü, Azer ve Karaca'yı gördüğünde başka çaresi olmadığını çoktan anlamıştı. Onun bu korkmuş haline kahkaha attım.

"Ben sana ne dedim Songül?" diye gülerken ona doğru yavaş yavaş yürümeye başladım. Korkusundan geriye doğru giderken ondan çok daha hızlı davranıp çoktan saçlarını tutmuştum bile. Saçlarını daha da çekerken dizlerinin üstüne çökmesine sebep olmuştum.

"Sana dedim ki seni yakalayacağım." diye bağırdım kulağına doğru. Silahın ucuyla yavaşça kafasına vururken bu sefer Karaca'lar duymasın diye iyice kulağının dibine girdim.

"Bana yaşattıklarının, Akın'ı tehdit etmenin hesabını sana ödetemeyeceğimi mi düşündün Songül? Ben bunların hepsini sana o kadar pis ödeteceğim ki.. ağlayacaksın, beni öldür diye kuduracaksın."

"Eylül, tamam." Arkamdan gelen sesle saçını sertçe bırakıp Akın'a doğru döndüm. Kaşlarımı kaldırarak ona şaşkınlıkla baktığımda bana hala sinirle bakıyordu. Dalga geçercesine güldüm. Akın'a doğru giderken Songül seslendi.

"Hayırdır Erdenet, sevgilin canımın acımasını istemedi diye mi kızdın ona? Kıyamıyor işte bana, napa-" Hızlıca ona doğru gidip çenesini sıktığımda sesi hemen kesilmiş, gözlerini korku bürümüştü.

"Allah belamı versin ki şu an gebertirim seni, kimse elimden alamaz." O hâlâ gülmeye çalışırken sinir katsayısı denen bir şeyin olmadığını, varsa bile benim onu çoktan aştığımı düşünüyordum. Beni o kaltağın yanında şu duruma düşürüyor olmasına utanmalıydı.

Ellerim zangır zangır titrerken Karaca beni çekmeye çalışmıştı. Azer ne yapacağını bilmediği için sadece Songül kaçmasın diye yanında duruyordu. Elimdeki silahı sakince alırken diğer elimi saçlarından ayırmaya çalışıyordu. Zor bela beni çektiğinde kendi kendime durup durup bağırıyordum. Karaca beni çekebildiği kadar çekerken kollarımı ondan çektim.

"Hangi adamına söylüyorsan söyle, alsınlar kapatsınlar bir yere. Nerede olduğunu da söylesinler bana." Sinirle nefesini verirken ona doğru adımladı.

"Sen değil, git kime söylüyorsan söyle. Başkası yapsın." Bana doğru yaklaştı.

"Beni zorlama."

"Sen beni zorlama Akın, ona dokunmayacaksın. Tek bir saç teline bile değmeyecek elin." diye mırıldandım dişlerimi sıkarak. Sinirimden kendimi yiyecek gibiydim.

Akın telefonuyla Salim'i aradı. Gelip almalarını söyledikten beş dakika sonra Salim birileriyle gelmişti. Songül'ü arabaya bindirdikten sonra çocuklar da arabaya binerken Salim'in yanına gittim.

"Salim, eğer azıcık hatrım varsa ne ona iyi davranırsın; ne de kaçmasına sebep olursun."

"Tamam yenge, sen bana güven." Kafamı salladıktan sonra o da arabaya bindi.

Her şeye ve herkese o kadar sinirliydim ki bu sinirimin nasıl geçeceğini bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı, Songül'ü bütün yaptıklarına pişman ede ede öldürecektim. Ölsem de bunu yapacaktım.

Hem bana yaşattıkları için, hem de sevdiğim adam için.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin