kırk altıncı bölüm | korku

504 29 6
                                    

"Oo, sonunda Eylül hanım.." Gözlerimi açtığımda tek hissettiğim acıydı. Göğsümün altı çok acıyordu.

"Su.." diye fısıldadığımda yanımda duran yavaşça yatağı kaldırdı, bardağa su koydu ve bana içirdi. Bir yudum bile yetmişti. Gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. Seren'di.

"Sen ölmemiş miydin?" diye mırıldandım.

"Yoo kuzen, sen?" Sorusuna cevap veremedim. Öldüğümü sanıyordum. Acımı umursamamaya çalışarak etrafa baktım. Hastanede değil, ev gibi bir yerdeydim.

"Burası neresi? Akın nerede?"

"Çok uzaklarda sevgilin.. Neyse." Acıyla sızlandığımı görünce çekmeceden ilaç çıkardı. İçmek istemesem de zorla ağzıma tıkmış ve sonrasında suyu içirmişti. Nerede olduğumu veya neler olduğunu bilmiyordum. Sormak ve neler olduğunu anlamak istiyordum ama konuşacak halim yoktu. Gözlerim kendiliğinden tekrar kapanırken engel olamadım.

Gözlerimi tekrar açtığımda zorla uyandırılmıştım. Yanımda bir kadın ve tam başımda doktor vardı. Gözlerime ufak ışığını tuttuktan sonra üstümdeki örtüyü çekti. Eli üstüme ne ara giydiğimi bilmedigim gömleğe gidince zorla elini tuttum.

"Neredeyim ben?"

"Sakin ol, kontrol etmem gerekiyor. Bir şey yapmayacağım." Yanımda sessizce duran abla, belki de teyze demeliydim, onaylayan gözlerle baktığında elimi doktordan çektim. Yaramın üzerine kapatılan bandı hafifçe açıp pansuman yaparken canımın acısıyla gözlerimi yumdum.

Akın neredeydi? Ben neredeydim?

Doktor içmemi gereken ilaçları kadına söyledikten sonra birlikte odadan çıktılar. Kafamı hafifçe yükseltip kapı arasından bakmaya çalışsam da bir şey görememiştim. Kadın elinde yemekle geldiğinde istemeden midem guruldamıştı. Midem de çok sızlıyordu.

Elindeki tepsiyi yanda duran masanın üstüne bıraktı ve yatağımı düğmeye basarak dikleştirdi. Çorbayı içirmeye başlarken ona hayır diyememiştim.

"Neresi burası?"

"Beren hanımın evindeyiz."

"O kim?" dedim çorbadan bir kaşık daha içerken.

"Onu sana açıklarlar kızım, bana düşmez."

Kafamı salladım. Kasedeki çorbayı bitirmek istiyor ama bitiremiyordum. Kendimi aç gibi hissetsem de midemin ağzına kadar dolu olduğunu hissetmiştim. Yemek yemek istiyordum. Evime gitmek istiyordum.

Kapı açılınca ikimiz de kapıya baktık. Şaşkınlığıma engel olamayarak ona baktım.

Songül buradaydı.

Onun burada ne işi vardı?

"Vay vay vay.. Eylül Erdenet, uyanmışsınız efendim. Hele şükür." Sesimi çıkarmayarak nefretle ona baktım.

"Kalk oradan Filiz, geç içeriye." Adının Filiz olduğunu öğrendiğim abla yerinden hızlıca kalkarak içeriye geçti.

"Dur ben seni doyurayım, açsındır şimdi."

"Çek elini Songül," Kaseyi çenemin altında tutarak kaşığı zorla ağzıma tuttu. Kafamı çevirdim. Kaseyi sertçe masanın üstüne bırakıp çenemi tuttu. Canımı acıtıyordu, ondan iğrenircesine baktım.

"İç dediysem içeceksin!" Çenemi bıraktığında kafam sağa doğru döndü. Kaseyi bir kez daha çenemin altında tutarak kaşığı zorla ağzıma sokmaya çalıştı. Tekrar çekildim. Sinirle kaseyi masanın üstüne bıraktı. Neler olduğunu anlayamıyordum.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin