elli dokuzuncu bölüm | direksiyon

483 28 0
                                    

"O zaman bana ihtiyaç kalmadı baldız, biz kaçalım." Azer'in sesiyle ona doğru döndüm.

"Yine de sağol enişte, şurada durman bile yeterdi." Ona sarılırken Karaca ve Akın, sarılıp kendi aralarında konuşuyorlardı. Akın sinirliydi, Karaca onu sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi. Akın Azer'le kafa tokuştururken ben de Karaca'yla sarıldım.

"Allah için sakin ol Eylül, lütfen."

"Ben sakin olmayı göstereceğim, merak etme yavrum sen." Geri çekildiğinde bana hüzünle baktığında onu rahatlatmak için tekrar söze girdim.

"Sorun yok güzelim, konuşur hallederiz." diye mırıldandım.

"Ondan gizli telefonuna bakmana da, haber vermemene de o kadar kızgın ki.. Niye haber vermeden kaçıp gidiyorsun onu da anlamıyorum ki!" Kendi kendine isyan ederken cevap vermedim.

"Gülüm hadi." Azer'in seslenmesiyle ona doğru gitti. Onlar yürüyerek arabalarını park ettiği yere giderken Akın iki adımlık yeri yirmi iki adımlık yermiş gibi yavaş yavaş gitti. Yanıma geldiğinde onunla birlikte yürümeye başladık.

İkimiz de sert sert nefes alıp verirken sakinleşmeye çalışıyor gibiydik. Arabaya gidene kadar ikimizin de ağzını bıçak açmamıştı.

"Evdekiler merak ediyor diye eve gidiyoruz, kime ne söylüyorsan söyle sonra da yukarı çık." Histerikçe güldüm.

"Emrin olur paşam."

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun ya?" Söylediği şeye cevap vermezken garajın kapısını Keçi açmış, arabayla eve girmiştik bile. Sinirle el frenini çekip kemerini çıkarttı.

"Cevap versene kızım, dalga mı geçiyorsun sen benimle? Naptığının farkında mısın sen?"

"Yoo. Emir veriyorsun emredersin diyorum ne diyeceğim?" Arabadan sinirle inip kapıyı kırarcasına kapattığında derin bir nefes alarak ben de indim.

"Sen niye sinirleniyorsun ya? Neye sinirleniyorsun? Utanmasan kızı el bebek gül bebek kapatacaksın bir yere, bir de elimden almaya çalışıyorsun."

"Lan telefonumu karıştırıp gidiyorsun! Ben bu zamana kadar ne sakladım senden de benden gizli gidiyorsun ya?!" Cennet kapıyı açarken şaşkınlıkla ne yapacağını şaşırmış bir şekilde bize bakıyordu. Ona bakışımla içeriye hızlıca geçmişti bile.

Akın ayakkabılarını çıkarırken ondan önce çıkartıp kenara fırlattım.

"Bu mu benden bir şey gizlememiş halin? Bu mu gerçekten?!" Ben salona doğru giderken peşimden sinirle gelmişti. Kimse kalmamıştı; sofra çoktan toplanmış, mutfak temizlenmişti. Herkes odalarındaydı, bahçede olan Efsun ve Yamaç abi hariç.

"Ne bekliyorsun kızım sen benden? Her yaptığım şeyin çetelesini tutup sana mı vereyim?"

"Bak anladığı noktaya bak ya, işine nasıl geliyorsa öyle anlıyorsun di'mi?"

"Ya Eylül.." diyip kendi kendine gülerken ellerini beline koymuş salonun ortasında bana bakıyordu.

"Ben o mesaja bakmasam bana söyleyecek miydin söylemeyecek miydin?" Cevap vermeyip hâlâ kendi kendine gülümsemeye devam ederken sorumu bir kez daha tekrarladım. Bir kez daha cevap vermemişti. Delirmeme o kadar az kalmıştı ki, kendimi daha ne kadar tutabilirdim bilmiyordum.

"Ben sana söyleyeyim Akın, haberim bile olmayacaktı! Çünkü sen napacaktın bunu da söyleyeyim ben sana; yakalayacaktın Songül'ü, sonra da oturup konuşacaktın.-"

"Ya bi' siktir git Eylül Allah aşkına!" Balkon kapısı açıldığında kafamız o tarafa dönmüştü. Yamaç abi ve Efsun içeriye girmişti.

"Oğlum noluyor? Neredeydiniz noldu?"

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin