yirmi dokuzuncu bölüm | denizler altında

680 40 8
                                    

"Akın, geleyim mi? Bi'cevap versen keşke." diye mırıldandım. Kapının önünde bekliyordum. İçeriden acı dolu bir inleme duyunca daha fazla dayanamayıp içeri girdim.

E bu iyiydi.

Üst tarafının çıplak olduğunu görünce bakışlarımı sadece gözlerine sabitledim. Sakın, Eylül. Sakın iki santim daha aşağı indirme gözlerini.

"O kadar söyleniyorum kapının önünde, bir cevap versen ölür müsün?" Elindeki gömleğe bakarken saniyelik de olsa bakışlarımı gövdesine indirip hemen kafamı çevirdim. Sol tarafında Çukur dövmesi vardı.

"Neyse, işin bitince çağır."

"Giyemiyorum ki, sağ kolumu gerince sırtım acıyor." Dik omuzlarım, cümlesine karşı kendini yerçekimine karşı serbest bıraktı.

Ulan sulugöz Eylül, bir kere dolmasın şu gözlerin.

"Söyleseydin bana, ben yardım ederdim." Kucağındaki beyaz gömleği elinden aldım, kollarını düzeltip katladım ve dolaba geri koydum. Dolabından uzun kollu siyah sweati çıkardım. Yatağın önüne geçtim, açık bacaklarının arasında durdum.

"Gömlek giyme, sırtını yürüdükçe acıtır." dedim. Sweatin boğaz kısmına kadar elimle toparladım. Yavaşça kafasından geçirdim.

"Öyle mi diyorsun?" Onaylayan homurtular çıkardım. Bu sefer sweatin sağ kolunu toparladım. Kolunu kaldırırken gözlerini sıkıca yumdu.

"Tamam dur, sen kaldırma kolunu. Ben hallederim." Kolunu elimle indirdim. Olabildiğince yavaş olmaya çalışıyordum. Parmaklarım, omzuna değdiğinde tüylerim diken diken olmuştu.

"Çok güzelsin, biliyorsun değil mi?" dedi üstündeki geçirdiğim kıyafetin belini düzeltirken. Gülümsedim. O, dünyadaki bütün insanlardan çok daha güzeldi. Ne olduğunu anlayamadan boynuma kısa bir öpücük bıraktı.

"Akın, napıyorsun? Biri görecek şimdi." Yaptığı şeyle elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Ne yapacağımı bilemez halde geri çekilirken bu halime gülüyordu.

Eşek herif.

O kendi ayakkabısını giyerken dolaptaki ceketini çıkardım. Koltuğa fırlattığım kot ceketimi giydim. Kollarını kaldırmamaya özen göstererek ceketini giydirdim.

"Hazır mısın Akın Koçovalı?" dedim Salih abinin şivesiyle. Kafasını salladıktan sonra ayağa kalktı, hafiften dengesi şaşınca hemen tutup yerine oturttum.

"Değilmişsin çıcığım." Gülerek bana bakarken belini tuttu.

"Sen Salih amcamı özlemişsin." Kafamı eh dercesine salladım. Tekrar ayağa kalkınca kolunun altına girip belinin yaralı olmayan kısmından tutarak destek verdim. Acele etmemize gerek yoktu. Yakalanabileceğimiz kimse yoktu, olsa da ses etmeyecek kişilerdi en azından. Odadan çıkıp hastane koridorunda yürürken tereddüt ettim.

"Hâlâ mantıklı gelmiyor şu yaptığımız iş."

"Eylül.. gelmeyebilirsin güzelim. Ben tek başıma da giderim. Sorun değil."

Zaten o tek başına gitme diye gidiyordum. Yaralıyken onu tek gönderecek kadar vicdansız değildim. Gerçi yaralı olmasa da götürürdüm, farketmezdi. Ondan gizli giderdim.

Hastaneden çıkmıştık. O da acısına daha çok alışmış, daha kolay yürümeye başlamıştı. Onun ön koltuğa binmesine yardım ettim. Kemerini bağladım. Kendimi böyle çok garip hissediyordum, ona bu şekil yardım ettikçe yani. Şoför koltuğuna geçip kemerimi hızlıca taktım. Akın'ın Metin abiden zor bela aldığı adresi açıp sürmeye başladım.

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin