kırk dokuzuncu bölüm | telefon

405 30 4
                                    

Hepinize iyi seneler.. 💗💗

"Merak etme güzel yeğenim, ikisi de bir daha yanına ben olmadan yaklaşamayacaklar." Çaprazımda oturmuş sakince yemeğini yerken cevap vermedim. Merak etmiyordum, illa bir karşılaşmamız ben üstünken olacaktı. O karşılaşmayı onlar merak etmelilerdi.

Masaya servis yapan Filiz ablaya sinirle baktığımda mahcupça gözlerini kaçırdı. O da suçluydu, bana telefonu getirse ve herhangi birinin sesini duysam; haber verebilsem hiçbiri yaşanmayacaktı.

Midemdeki açlık hissi ilk defa bu kadar çok midemi yakarken yemek yemek zorunda olduğumu hissetmiştim. Doktor son kontrolünde bana tam olarak neler olduğunu anlatmıştı. Kurşun kalbimin hemen altına girmiş, kemiklerimden birini kırmış ve mideme zarar vermişti. Midemin yüzde kırkını almışlardı. Yemek yiyememem ve her yediğimde midemin bana acı vermesinin sebebi buydu. Minik bir iç kanama geçirmiş, kısa süre de olsa kalbim durmuştu. Bana verilen elektroşok ve kalbimin durmasından dolayı ufak bir ritim bozukluğu kalmıştı. Bir doktor randevusu alıp ilaç kullanmaya başlamam gerekiyordu ama ne benim ne de Beren'in umurunda olmamıştı.

Karşımda oturan Seren, kaşığı elime aldığımda bana göz kırpmıştı. Hiç ama hiç yemek istemesem de zorundaydım. Zaten çorbayı bitirememiştim bile..

Onlar yemeklerine devam ederken holding hakkında konuşmaya başladılar. İşime yarayan bir bilgi duyarım diye pür dikkat dinlerken çok fazla bir şey duyamamıştım. Tek duyduğum şey Çukur için üstüme aldığım depoların, dükkanların tekrardan onların üstüne geçtiğiydi. Beren, Seren'in üstüne geçirmiş; 'Koçovalı'lardan sana hediye' demişti. Bir şey söylemem için dediğinden emindim. Sesimi çıkarmadım. İlk önce gelir kaynaklarını ellerinden almaya çalışıyordu, onları çaresiz bırakıp üstlerine gitmekti hedefi. Anlamamak imkansızdı.

"Duyduğum kadarıyla mahalleyi görmek istemişsin." Kafa salladım. Yerinden sakince kalkıp eliyle gel işaretini yapınca peşinden gittim. Geçen sefer bu odaya girdiğimde uzun zamandır girmediğim astım krizine girmiş olmam, kalbimi bir kez daha sızlattı.

"Herkes iyi," Gülümseyerek gösterdiği cama baktım. Minik kameralar yerleştirilmişti. Ev uzaktan, kahve ve aşevi eve göre daha da yakından gözüküyordu. Bazı sokaklarda da kameralar vardı. Biraz daha ekrana adımlayıp gözlerimi diktim. Sokakta birbirleriyle şakalaşan Salim ve Ferhat'ı gördüğümde istemsizce yüzümde gülümseme oluştu. Kahveyi gösteren kamerada hareketlilik görünce gözlerimi oraya çevirdim. Akın, Cumali abiyle birlikte kahveden çıkıyordu. Çökmüş gibiydi, uzaktan da olsa bunu anlayabiliyordum. Bunu başkası anlayamazdı, ama ben adımından bile anlıyordum.

Onu görmüş olmanın mutluluğu, yıkılmış olarak görmemin hüznüyle karışmış; her zamanki gibi gözyaşımla kendini dışarıya vurmuştu.

"Ama sadece şimdilik iyiler."

Evime dönmek istiyordum.

Akın'a.

"Neden gitmeme izin vermiyorsun?"

"Üzgünüm, sevgili yeğenim. Sen de dâhil hepiniz, yaşadıklarınızın ve yaşayacaklarınızın hepsini hak ediyorsunuz." Kafamı sakince sallayıp ona döndüm.

"Siz de, Beren Hanım." Kaşlarını çatıp bana baktı. Gözlerim bir kez daha Akın'a döndü. Görmediğini biliyordum ama yine de ona güvenle baktım. Güven ve gururla.

"Siz de yaşadıklarınızın, bundan sonra yaşayacaklarınızın her birini hak ediyorsunuz." Son bir kez daha mahalleye bakıp geriye adımladım. Odadan çıkarken son cümlemi söyledim.

"Halam olduğunuz gerçeği sizi yanıltmasın, sizi kendi ellerimle ben öldüreceğim; ve içim hiç acımayacak."

〰️〰️〰️〰️

doomsday | akın koçovalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin