27.BÖLÜM

384 31 10
                                    

Selaaam ben geldiiim ^^

Şah Mat'ın kapağını değiştirmek istiyorum ama kapak yapmaya erindiğim için değiştirmiyorum.. Bu bilgiyi neden paylaştım bilmiyorum sjdknemfelflrlfkgkg

Neyse sizi çok tutmayayım, iyi okumalar aşklar <3

"Benim sana anlatacaklarım var." Esma, mutfakta su içerken ben de oturduğum kanepeden ona bakıyordum.

"Ne anlatacaksın?" dedim merakla yüzüne bakarak. Parmağını '1 dakika' dercesine havaya kaldırdı. Susup onun su içmesini beklerken önümde duran telefon titremişti. Esma'nın telefonuydu.

"Baksana kim yazmış?" dedi bardağı çalkalarken. Eğilip göz ucuyla ekrana baktığımda gördüğüm mesajla gözlerim büyüdü.

Emre :

"Naber aşkım, sevgilim, birtanem?"

"Kız ne oldu," dedi Esma bana doğru adımlayarak. "Ceset görmüş gibisin, tövbe estağfurullah."

"Esma, bu ne?" dedim telefonu elime alıp gözüne sokarcasına ona doğru uzatarak. "Sen bana bunu nasıl söylemezsin?" diye devam ettim çirkefçe. "Biz arkadaşız, ayıp be!"

"Yaaaa ben de sana bunu anlatacaktım!" dedi telaşla.

"Yalan söyleme!" Yanımdaki yastığı yüzüne attığımda bir tavşan edasıyla kenara zıpladı. "Aşk olsun cidden, ben sana her şeyimi anlatıyorum!"

"Aşkım benim canım arkadaşım," dedi sevimlice. "Ben bugün size niye geldim? Sana demedim mi, 'konuşacaklarım var size geliyorum diye' hı?"

Birkaç saniye duraksayıp başımı onaylarcasına salladım. "Şimdi bu yılbaşında biz dans ediyorduk ya," dedi sakinleştiğimi görünce. Yanıma sırnaştı bir kedi gibi. "Orada bir yakınlaşma şey oldu."


"Nasıl bir yakınlaşma şey oldu?" Bunu sorarken tek kaşımı kaldırmıştım.

"Ay Aşkın ben Emre'yi öptüm!" Utançla yüzünü kapatırken tüm evi inletircesine, "Ne?" diye bağırdım yüksek sesle. "Oha! Nasıl? Neden? Niyee?"

"Sakin olll!" dedi son harfini uzatarak. "Aşkın ya." yüzüne şapşal bir gülümseme yerleştirdi. "Öptüm işte ne bileyim! Sonra kaçtım zaten hemen, ertesi gün de Emre bana geldi ve beni sevdiğini söyledi."

"Yaaa." Yüzüme bir gülümseme yerleştirip omuzlarımı pes edercesine düşürerek kollarımı Esma'ya doladım oturduğum yerden. "Çok sevindim. Mutlu olmayı hak ediyordun, umarım bozulmaz mutluluğunuz."

"Teşekkür ederim," dedi o da sarılışıma karşılık vererek. "Eee ne dersin takılır mıyız dörtlü dörtlü?"

Sorduğu soruyla birlikte sessizce kıkırdadım. "Takılırız takılırız!"

Bizi bozan, çalan kapıydı. Esma yüzüme bakıp, "Birini mi bekliyordun?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım.

"Kimseyi beklemiyordum, dur bakayım."

Ayaklanıp kapıya doğru ilerledim. Kapının deliğinden dışarıyı gözetlerken Barış'ın yüzünü görmemle birlikte sertçe yutkundum. Neden gelmişti ki şimdi?

Derin bir nefes alarak kapıyı araladığımda ifadesiz yüzüne bir gülümseme yayıldı. "Selam," dedi sıcak bir şekilde. "Müsait misin?"

"Esma ile oturuyorduk," dedim gülümsemeye çalışarak. "Bir sorun mu var?"

"Hayır.." Birkaç saniye duraksadı. "Sadece yılbaşından beri konuşamadık nasıl olduğunu merak ettim. Yüzünü de görmüyorum, dışarı çıkmıyorsun."

"Pek çıkasım gelmiyor," dedim ama şuan yalan söylüyordum. Daha dün akşam Yağızla dışarı çıkmıştım. Yalan söylemek kötü hissettiriyordu. "Sen de kapıda kaldın böyle," dedim aklıma yeni dank ederken. "Gelsene içeri."

"Yok ya eve geçeceğim şimdi." Gülümsedi. "Sağ ol yine de davet ettiğin için."

"Peki, sen bilirsin."

Arkasını döndü. Birkaç adım attı ama sonra duraksayıp, "Aşkın." dedi sessizce.

"Efendim?"

"Yılbaşı gecesi.." dedi iyice bana dönerek. "Yağız ve sen.." diye devam ettiğinde gerildiğimi hissettim. Kapı kolunu sıkıca parmaklarımla kavrarken, "Dans ettiniz." dedi nefesini dışarı vererek.

"Evet."

"Birbirinizden nefret ettiğinizi sanıyordum," dedi ama sesi o kadar kırık çıkmıştı ki bir anlığına Yağız ve benim düşman olmamı istediğini hissettim. "Ama benim bildiğim, birbirinden nefret eden insanlar sarmaş dolaş dans etmez."

"Ne demeye çalışıyorsun Barış?" Bunu sorarken sertçe yutkunmuştum. Anlamış mıydı?

"Yağızla aranda bir şey olmadığına emin misin?" dedi gözlerimin içine bakarak. Yalan söylemek istemiyordum fakat birlikte olduğumuzu ona anlatmak bana düşmezdi. Yağız onun en yakın arkadaşıydı, bu onun vazifesiydi.

"Eminim." derken buldum kendimi. Öyle çok yalan söyler olmuştum ki, burnum uzayacaktı yakında. Yalandan nefret ederken, yalanla bu kadar içli dışlı olmak hiç hoşuma gitmiyordu.


"Son kararın mı?"

"Evet." dedim hiç tereddüt etmeden. "Sorgun bitti mi Barış?"

"Sadece yanlış bir şey yapmak istemiyorum," dedi gözlerini kaçırarak. "Bir şey varsa, bileyim."

"Yok."

"Güzel." dedi mırıldanarak. "İyi günler."

"İyi günler Barış."

Kapıyı kapattığım gibi telefonumu çıkardım cebimden. Kişilerime girerek Yağız'ın üzerine tıklayıp sohbete girdim ve ellerim klavyeye yöneldi.

Siz :
"Bir an önce Barış'a gerçeği söylemeliyiz Yağız."

"Daha fazla yalan söylemek istemiyorum."

"Uzattığımız sürece hepimiz zarar göreceğiz."

Dönüş yapması çok uzun sürmedi.

Yağız :
"Şuan Barış'tan çok daha büyük bir problemimiz var sanırım Aşkın."

Siz :
"Ne oldu yine?"

Yağız :
"Mustafa Hoca gidiyormuş."

Yazdığı şeyle büyük bir bozguna uğrarken aynı zamanda kaşlarım çatıldı.

Siz :
"Nereye gidiyormuş? Anlamadım?"

Yağız :
"Baya baya gidiyormuş."

"Bizzat kendisi gitmek istemiş."

"İstanbul'dan temelli ayrılıyormuş."





<>

Ah be Mustafa Hoca.. Herkes gitti sen de gitme nsndnsjdkelfld

Finale ufaktan gidiyoruuuzz...

ŞAH MAT [tamamlandı.]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin