Merhabalar arkadaşlar.Uzun bir aradan sonra geldim. Hadi bakalım yorumlarda buluşalım.
İstanbul'un şık bir restoranında hummalı çalışma kendini yüz metre öteden bile hissettirirken restoranın önünde duran arabalardan ve içinden inan insanların kıyafetlerinden bu partinin özel bir amacı olduğu belli oluyordu.
Seher ise kendi adına düzenlenmiş sahte davetiyeyi koyduğu gümüş renkli dikdörtgen çantasını eline aldı. Gümüş renkli çantanın üzerindeki siyah tırnaklar göz doldururken bu günlük şoförü olan Yavuz, "Son beş dakika" dedi ve sürüşüne devam etti.
"Ben de hazırım zaten" dedi. Yaptırdığı saç örgüsü kafasını bir çeşit taç gibi sarıyorken o bu gece için kulaklarına uzun, ucunda beyaz incisi bulunan bir kolye seçmişti. Dudağında ateş kırmızısı bir ruj, gözlerinde ise Siyah ve grinin uyumumdan oluşan far yerini almıştı. Kahve gözlerine siyah ile çektiği çerçeve gözlerinin daha büyük ve etkili olmasını sağlarken kirpikleri kaşına değecek kadar uzundu.
"İşte geldik" dedi Yavuz, arabayı kapının girişine doğru çekerken. "İşte geldik Sude Hanım" dedi ve sol ön kapıyı açıp indikten sonra , arabanın önünden dolanıp Seher'in kapısını açtı. Açılan kapının ardından önce siyah , yüksek topuklu bir ayakkabı göründü. Ayakkabının uç kısmı açıktı ve parmaklarının bitiminde başlayan çapraz siyah banlar bileğine doğru defalarca birbiri ile tokuşup sonrasında bileğindeki incecik ipe bağlanıyordu.
İlk ayağın ardından ikinci ayakta indi. Böylece elbisenin derin yırtmacı da göründü. Arabadan tamamen indiğinde elbisenin boyu da ortaya çıktı. Bileklerine kadar uzanan elbise etek kısımlarında genişken üste doğru çıktıkça daralıyor en sonunda da Seher'in kalçası ve beline tam oturuyordu. Sol bacağındaki derin yırtmaç yüzünden elbisenin kare yakası daha yukarıda bitiyor, omzuna oturan kolar ise bileklerine iniyordu. Bu denli şık bir elbise de kullandığı tek aksesuardı küpeleri. Bir de elbisesinin sırtını örten siyah kürkü.
O inip çantasından bileti alırken Akif yanına gelip kolunu uzattığında Seher gülerek ve elbisesini tutarak restoranın beyaz mermer merdivenlerini çıkmaya başladı. Üç merdiven de hızlıca erirken onları kapının önünde lacivert yelek, beyaz gömlek ve lacivet pantolondan oluşan takımıyla bir görevli karışladı.
"Hoş geldiniz efendim Davetiyenizi ve isimlerinizi alabilir miyim?" dedi. Seher elindeki kağıt parçasını uzatıp "Sude Yılmazkaya." dedi. Akif de hafifçe öksürüp ses tonunu düzeltti.
"Metin Ovalı " dediğinde adam güldü. "Mete bey ve Sude hanım hoş geldiniz." Dedi ve kapılar açıldı. Açılan süslü kapıdan geçen ikili sahte gülüşlerle içeriye geçerken Akif sinek kaydı tıraşlı çenesine elini götürdü. "Biz içerideyiz" dedi. Bu sırada karşılama görevlisi gülerek durdurdu ikisini. Seher'in arkasına geçip "Kürkünüzü alayım efendim" dedi. Seher gülerek almasına izin verdikten sonra yollarına devam etmeye başladılar. İç kapı da açılınca onları geniş iç mekan karşıladı. Normalde insanlara yemek servisi yaptıkları bu salon şimdi uzun ve yuvarlak masalarla süslenmiş, hemen hemen hepsinin etrafına da insanlar oturtturulmuştu. Aydınlanan tavandaki spot lambalarla sağlanırken kapının hemen karşısında küçük yarım daire bir platform yerleşitilmiş, bütün salonu saran keman, yan flüt ve çello sesi de bu platformun üzerinden yayılıyordu.
"İşte başlıyoruz" dedi Seher. Akif ona gülerek bakarak "İyi şanslar Sude Hanım" dedi. Seher "Size de Metin Bey" dedi ve ikili gözlerine ilk kestirdikleri masaya doğru yürümeye başladılar.
"Kuş bir ve iki içeride" dedi Gamze. Gözlerindeki gözlüğü biraz aşağıya çekip burun kökünü okşarken Gündüz ellerini birbirine bağladı ve görüntüye baktı. Akif'in üzerindeki takım elbisenin üzerine bir iğne yardımı ile takılmış olan mikro kamera sayesinde onlar da kendilerini bu partinin içinde bulmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Namlu 2 Hesap
ActionKapak tasarım @lavender_odor a aittir. Ne adalet bekçisi,ne de kanun kaçağıydım artık . Arada , arafta kalmış , duygularının kaybetmiş , umudunun yerine ölümün soğunu doldurmuş hiç kimseydim. Ben gri olmuştum. İnsanlar üçe ayrılır ; Beyaz olanla...