Merhabalar, size diğer kısa iki bölümün acısını çıkaran uzun soluklu bir bölümle geldim. Hadi bakalım yorumlarda buluşalım.
"Yeni Çağatay eskisini, kardeşinin bedenini toprağa verdiği gün öldü. Onu ben öldürdüm."
Çağatay arabasını Hoca'nın söylediği depoya getirmişti. Gri renkli araba tozu dumana katarak ormanın girişinde kalan kereste deposunun önde durduğunda Hoca ve adamları da onu bekliyordu. Keskin Dumanlı elleri belinde deponun önüne çıktığında Çağatay da arabadan indi. Kapıyı sertçe kapatırken Hoca "Bunun bu kadar kolay olmasını beklemiyordum." dedi. Çağatay
"Çabuk olması işine gelir ama." derken arabanın sol tarafına geçti. Sol tarafın kapısını açıp hala daha baygın olan Evin'in emniyet kemerini çözüp onu iki kolunun arasına aldı. Diğerlerinin bakışlarına aldırmadan geriye birkaç adım atıp ayağı ile arabanın kapısını kapattıktan sonra Hoca'nın tam karşısında durdu.
"Şimdi ne yapacağız?" dediğinde Hoca adamına dönerek "Alın misafirimizi" diyerek emir verirken adamlar Çağatay'a doğru adım atınca Çağatay geriye çıkarak "Nereye götürülecekse ben götüreyim." diyerek onlardan kaçırınca Hoca "Tolga, Çağatay beye yerini göster!" diyerek emrini yeniledi.
Tolga aldığı emir ile beraber Çağatay'a dönerek "Pekala gelin benimle." diyerek içeriye döndüğünde Çağatay da kucağında Evin ile beraber içerinin yolunu tuttu. Deponun tam ortasına geldiklerinde adam ilerideki duvarı işaret etti.
"Onu oraya koyacağız!" diyerek Çağatay'a döndüğünde Çağatay duyduğunu kusursuzca yaparak Evin'i soğuk duvarın dibine yatırmadan önce oradaki birkaç karton kutuyu gördü.
"Şu kutuları ezip koy buraya onun üzerine yatıralım!" dedi. Tolga kaşlarını çatarak "Ne gerek var ona! Koy gitsin işte." dediğinde Çağatay ağzını açıyordu ki Keskin "Tolga, Çağatay'ın dediğini yap! Savcımızın erkenden hasta olmasını istemeyiz!" dediğinde Tolga ellerini belinden indirerek boş kutuların altını açıp kutuları düzeltti. Ezilmiş kutuları duvarın dibine yerleştirdiğinde ise Çağatay dizlerini kırarak eğildi ve Evin'i duvara dayanmış bir vaziyette yere bıraktı. İçi buna el vermese de yerinden doğrulup birkaç adım geriye çıktığında Tolga da genç kızın önüne çöktü.
Evin'in sol bileğine kelepçenin birini geçirip kapattıktan sonra kelepçenin diğer ucunu da demir bir zincire takıp kilitledi. Zincirin diğer ucunu takip etti Çağatay. Zincirin diğer ucu yerden yaklaşık iki metre yükseklikte, iki ucu da duvara gömülü bir kancaya asılıydı. Yani Evin'in kendi baş parmağını çıkarmadan kelepçeden kurtulması imkansız görünüyordu.
"Şimdi istersen seninle yukarıda ortaklığımızı konuşalım Çağatay. Bu sırada iki kişi de burada nöbet tutsun. Uyandığında tanıdığı olarak kaçırıldığını sen söylersin." dediğinde Çağatay "Pekala sen nasıl istersen ortak." diyerek arkasına döndü. Her ne kadar ayakları geri geri gitmek istese de geri gitmesi oyunun başlamadan bitmesi demek olurdu. Üst katlara çıkan metal merdivenin önüne geldiğinde yerde tuttuğu bakışlarını bir kez daha kaldırıp savunmasız bir şekilde uyuyan genç kadına çevirdi. Bu yaptığı en adi şerefsizlik olacaktı ama buna mecburdu.
Merkezde Albay nöbeti hızla sürerken Gamze " Seher, ben çıkıyorum. Biliyorsun bu gece nöbet sende" diyerek masadan kalkarken Seher baş parmağı ve işaret parmağı ile anlını kırıştırarak "Tamam" dedi ve dalgın dalgın düşünmeye devam etti. Akif iki gün önce yüreğine ve aklına büyük bombayı atıp kaçmıştı. İki gündür görmekten kaçtığı adamın bu gece nöbet arkadaşı olmaması işine gelmişti.
"Sen iyi misin Seher?" dedi Gamze elini Seher'in omzuna koyduğunda. Seher kendisine uzatılan eli arkasına dönmeden tutup "İyiyim Gamze sağ ol." diyerek konuyu geçiştirmeye çalıştığında Gamze derin bir nefes alarak Seher'in elini bıraktı ve Seher'in yanında duran sandalyeyi çekip oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Namlu 2 Hesap
AçãoKapak tasarım @lavender_odor a aittir. Ne adalet bekçisi,ne de kanun kaçağıydım artık . Arada , arafta kalmış , duygularının kaybetmiş , umudunun yerine ölümün soğunu doldurmuş hiç kimseydim. Ben gri olmuştum. İnsanlar üçe ayrılır ; Beyaz olanla...