Araf

188 19 152
                                    

Merhabalar efendim. Size kısa bir bölümle geldim. Bu bölüm yaklaşık 800 kelime kadar daha az diğer bölümden. Bu aralar bir ödev üzerinde çalışıyorum da umarım beni anlayışla karşılarsınız. Lafı uzatmadan iyi okumalar. 

Kimileri arafı bir ara bir zorunluluk gibi görür. Hani sanki kader onu oraya sürüklemiş gibi düşünürler ama iş farklıdır. Araf'ı ve gri olmayı seçen insanlar bunu bir seçim sonucu yapmışlardır. Ne aydınlığa ne de karanlığa yönelmişlerdir. Onlar için karanlık, aydınlık, doğru veya yanlış yoktur. İki seçenekleri vardır onların; kazanmak ve kaybetmek. Kazanınca bir adım sonrasını düşünürken kaybettiklerinde acılarını da ölmüş beden ile yollarlar toprağa.

Acıyı toprağa gömünce her şey biter sanır insan. Oysa her şey o acıyı gömünce ortaya çıkar. Onsuz eve ilk döndüğüne hayaller batar, kabul etmek istemezsin bir daha görmeyeceğin gerçeğini. Bir süre beklersin. Gelecek diye. Gelip senin karşına dikilecek diye ama gelmeyince umudun kurur ve acıya alışır artık vücudun tıpkı bir anti depresan misali.c

Çağatay bir kez daha yaşamak istememek için şimdi gidiyordu. Elinden hiçbir şey gelmeyeceğini bilse de gidiyordu. Arabayı nasıl kullandığını bilmiyordu şimdi. İbre üç basamaklı sayılara doğru hızla ilerlerken direksiyondaki elleri kasılmış ve eklem yerleri bembeyaz olmuştu. Yüreği kafesine sıkışmış bir kuş gibi atarken hızla sola döndü. Ani dönüşü ile beraber tekerleklerden yükselen acı ses aracını ne kadar hızla kullandığının göstergesiydi.

"Allah'ım ölmüş olmasın." Dedi. Cenk onun öz kardeşi değildi ancak en az Çağla kadar kıymetliydi. Çünkü Çağla o gün ellerinden kayıp gittiğinde ondan geriye sadece Cenk kalmıştı. Şimdi onun da ölmesini istemiyordu.

Sonunda Eren'in söylediği hastanedeydi. Aracını durdurup alelacele indi be tüm hırsını kullanmak istercesine kapıyı sertçe kapattı. Kafasını hafifçe kaldırdığında akşam güneşinin ışınlarını kucaklayan tabelayı gördü.

"Yılmaz Özel Kliği" yazıyordu. Cenk'i bu durumda hastaneye götüremeyeceğini biliyordu. Daha fazla umursamadan kliniğin kapısından içeriye girdi. Otomatik kapılar onun gelişi ile açılıp o girip birkaç adım attıktan hemen sonra sakin görünen hastane koridorunu süzdü. Sağına baktı, soluna baktı. Hastane ona kısa bir zaman öncesini anımsatırken nefesinin kesildiğini hissetti. Dizlerinin işine son vermemek için ellerini sıktı. Bir anda gözünün önüne yaşadıkları düştü.

Tüyleri ürperirken hayalet Çağatay koridorun tam ortasında ona bakmaya başladı. Hayaletinin sinsi ve alaycı gülüşleri zihninde birer ok olup bedeninin her yerinde battı. Her ok kalbini biraz daha sıkılaştırdı.

"Hatırlıyor musun burayı? " diye fısıldadı şeytanın sesi. Hemen sağına döndü Çağatay. Bu sefer kahkaha atıp soluna döndü.

"Sen busun Çağatay. Kaybetmeye mahkûmsun!" dedi. Bu sefer soluna döndü. Cevap veremese de ona böyle olmayacağını göstermesi gerekiyordu. Güçlü olduğunu bu sefer kaybetmeyeceğini söylemek istiyordu.

"Çağatay!" dedi Eren ve genç adamın omzuna dokundu. Çağatay hafif nemli gözlerle döndü sağına. Karşısındaki adamın da kendinden farklı olmadığı aşikârdı. Güç almak istercesine sıktı omzunu.

"Cenk?" dedi Çağatay fısıltıyla. Eren buruk bir gülümseme ile güldü.

"O iyi olacak. Hala yaşıyor. Duydun mu iyi olacak?" dediğinde Çağatay kafa salladı. "Görebilir miyim? İyi olduğuna emin olmam lazım." Dedi. Eren "Gel benle." Diyerek Çağatay'ın omzunu işgalden vazgeçti ve önüne döndü.

Birlikte merdivenlerden inmeye başlarken Eren de tıpkı Çağatay gibi acı ve endişe içindeydi. Geleli belki çok olmamıştı ama ona sanki yıllardır buradaymış gibi geliyordu. Doktor hala daha muayene ediyor olmalıydı. Yoksa bu kadar süredir çıkmamasının bir anlamı olamazdı. Ya da Eren o ihtimali düşünmek istemiyordu. Merdivenlerden bodrum kata indikleri zaman, Çağatay'a acil servisin kapısı önündeki koltuklardan birini gösterip "Geç otur! Doktor birazdan çıkar." Dedi.

Namlu 2 HesapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin