Bölüm 38- Kimsesiz Kahraman

610 55 19
                                    

VURGUNA GERİ SAYIM: 91 GÜN

$

Hafifçe yükselen ellerim ve ona dokunmaya çekinip bükülen parmaklarım ruhumdaki karmaşanın bedenimdeki silik yansımalarıydı. Genişleyen göz bebeklerim duygularımı dışarı akıtıyor ama huzursuzluğumu yok edemiyordu.

Soluk alacak gücü bulana dek kestane kahvesi gözlerin içine baktım. Bir cevap aradım. Bulamadım.

Başımı gruptan yana çevirirken "Konuşmalıyız." diye mırıldandım.

"Döndüğümde."

Gruba doğru yürümeye başladım. Ayaklarımı hissetmiyor, adım atmak için özel bir güç harcıyordum. Parmaklarımı dudaklarıma götürmemek için direniyor, karmaşık hislerimi yakın zamanda tercüme edebilmeyi umuyordum.

Çalmaya kısa bir ara veren grubun yanına vardığımda Lal "Adnan sesini duymak istiyor." dedi. Cümlesinden utanç duyuyor, bunu söylemek zorunda bırakıldığı için arkadaşlarına öfkeyle bakıyordu.

Dudaklarımı kıpırdatarak, sessizce "Sorun değil." dedim ve gülümsedim. Boğazımı temizledikten sonra seçtiğim şarkının bir kısmını Adnan'a söyledim.

Adamın şaşkınlık ve utançla değişen yüzüne bakan Lal ukala bir tavırla "Söylemiştim." dedi.

"Gruba katılmak..." diye konuşmaya başlayan Adnan'ın sözünü gülümseyerek kestim.

"İstemiyorum. Teşekkür ederim."

Hazırlıklar tamamlandıktan sonra alkışlar eşliğinde mikrofonu aldım. Kendimi cesaretimi takdir eden insanların güleryüzlerine karşı gülümserken buldum. Güzeldi. Müzik başlarken yabancı yüzler üzerinde kayan gözlerim, kalbimin yeniden hızla çarpmasına yol açan yüzde durdu. Yapabilirsin Asya!

"Yalnızım şehrin ortasında,
Yenilmişim daha ilk dakikada..."

Sesimin büyüsüne kapılanlar anın tadını çıkarırken şaşkın birkaç kişi telefonunu çıkarmış ve video kaydetmeye başlamıştı. Asaf ise şaşkın görünmüyordu. Aksine güzel bir hatırayı anımsamış gibiydi. Anlayamıyordum.

Şarkı boyunca pek çok insan yerde, önümde duran kutuya para atmaya başlamıştı. Şarkı bittiğinde kopan alkış tufanı yüzümdeki gülümseyi genişletmişti. Bir anlığına da olsa ruhumun üstündeki gölgenin kaybolduğunu görmüştüm. Kalan hayatımı o gölge olmaksızın geçirmek istiyordum. Yıllar önce o gölgenin varlığını inkar etmeyi denemiş ve başarısız olmuştum. Kaçmak konusunda da öyle. Elimde gölgeyle savaşmak dışında bir seçenek kalmamıştı.

Lal ve grup arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra, kalabalıktan uzaklaşıp Asaf ile baş başa kaldığımda gördüğüm ilgiden arda kalan mutluluk attığımız her bir adımda silindi. Dakikalar sonra, dudaklarım düz bir çizgi halini almışken, aramızdaki sessizliği bozan o oldu.

"İşim çıktı. Seni eve bırakayım."

Kaçıyor muydu yoksa doğruyu mu söylüyordu? Emin değildim. Sessizce yürümeye devam ettim. Otoparka girmek üzereyken aynı anda konuştuk, kelimelerimiz birbirine karıştı.

"Konuşmayacak mısın?" diye sormuştu.

Bense "Ne işi?" diye sormuştum.

VURGUN: 136 GÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin