VURGUNA GERİ SAYIM: 120 GÜN
$
On altı gün.
Karşımda duran adamın kırmızı bir raptiyeyle mantar bir panoya tutturulmuş fotoğrafını görüşümün, kestane rengi gözlerinin derin karanlığının gücünü üzerimde ilk hissedişimin üzerinden geçen yaklaşık zaman.
Güzel yüzünden sızan karanlığın göz bebeklerimden içeri girmesine izin verdiğim o ilk andan beri Asaf ile gizli bir savaş sürdürüyordum. Cevabı beklenmeyen bir soru için uzun süredir sessizdi. Öyle ki saatin zamanı dilimleyişinin sesini duyar hale gelmiştim. Öne eğdiğim başımı kaldırıp Asaf'ın yüzüne baktım. Keskin yüz hatlarına tezat biçimde yumuşak fakat düzgün hatlara sahip burnu, soluk pembe dudakları; dudaklarının üzerinde bıyığının, çenesinde sakalının silik izleri ve koyu kahve gözlerindeki saydam bir zar misali örtülü hayal kırıklığı...
Gözlerindeki hayal kırıklığının kaynağı bendim, tahmin edebiliyordum. Peki sebep neydi? Onda nasıl bir beklenti oluşturmuştum da hayal kırıklığına uğramıştı?
"Seni işe aldım çünkü..."
Sorusunu duyduğumdan beri giderek artan merakımı sessizliğiyle körüklemişti. Yeniden konuşmaya başladığında nabzım kulakla duyulabilecek kadar şiddetli atmaya başlamıştı.
"...diğerlerinden farklıydın. Gözlerimin içine uzun süre bakabilen çok az insan vardır."
Beni dolaylı yoldan överken kendisini de övmeyi ihmal etmemişti. Kaşlarım istemsizce çatıldı, ne demek istediğini anlayamıyordum. Heyecanımdan mı kaynaklıydı yoksa o mu fazla anlaşılmaz konuşuyordu?
"Bana diklenebilen insan ise yok denecek kadar azdır."
Cümleleri yavaş yavaş anlam kazanmaya başlıyordu ya da heyecanım diniyordu. Asaf'ın beni farklı bulduğu için işe aldığı aklımın ucundan geçmezdi. Yaşadığımız tartışmanın ardından beni işe almak için hiçbir sebebi yoktu. Düşünmüş ve bulamamıştım. İki hafta boyunca beni aşağılayan ve azarlayan adam kendine olan övgülerini ön planda tutarak bana farklı olduğumu söylüyor, gururumu okşuyordu. Asaf'tan duymayı asla ama asla beklemeyeceğim tarzda cümleler duyuyordum.
"Mülakatta bana diklenebilen insan ise hiç yoktu. Ta ki sana kadar."
Mülakatta yaşananlar benim için Asaf'ın anlattığı kadar ilginç değildi. Evet, ilk kez böylesine kötü bir muamele görmüştüm ama bana kalırsa benim yerimde kim olsa benzer bir tepki verirdi.
Çekinmeksizin "Kaybedecek bir şeyim yoktu. Kim olsa aynısını yapardı." karşılığını verdim. Farklı olan biri varsa o kişi ben değildim, Asaf'tı.
Hiç konuşmamışım gibi davranarak "Sana haksızlık ettiğimi, ilginç bir asistan olabileceğini düşünmüştüm ama hayal kırıklığına uğradım." dedi ve ekledi.
"İki gündür karşımda başını öne eğiyorsun."
Tüm bu konuşmanın nereye varacağını merak ediyordum.
"Ben kararlı insanları yanımda isterim Asya. Ya doğrunla yanlışınla her zaman karşımda dik dur. Ya da yeri geldiğinde başını hep eğik tut. Tercih senin."
Bir karşılık veremedim. Yalnızca gözlerinin içine bakmayı sürdürdüm, sözleri beni etkilemişti. Asaf ilginç bir adamdı, gün geçtikçe ilginçliğini yitirmek yerine daha da ilginçleşiyordu.
"Yarın akşam bir sorun çıkmasını istemiyorum. Bana veya Hazan'a karşı en ufak bir saygısızlığın olursa kovulursun."
"Anlaşıldı Asaf Bey." dedim. Saygı konusunda biraz daha dikkatli davranmam gerekecekti. Bana kalırsa davranışlarım saygısızlık değildi, hak eden hak ettiğinden daha az tepki görüyordu. Yine de söz konusu tehdit "kovulmak" olduğundan kendimi biraz daha fazla dizginlemem gerekecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VURGUN: 136 GÜN
General FictionAsya hırsızlık, dolandırıcılık vb. işleri organize eden bir düzenbazlar çetesinin önemli üyelerinden biridir. Doğduğundan beri içinde bulunduğu karanlık dünyadan kurtulmayı pek çok kez denemiş ama her defasında başarısız olmuştur. Kuzgun lakaplı çet...