Bölüm 39- Lanetli Bir Kral

569 57 8
                                    

Merhaba!
Bir ayın sonunda yeniden sizlerleyim. Beklettiğim için üzgünüm. Hayat şartları bla bla...
:(

Yazar konuşmasını başa almamın sebebi, bu bölümde bir farklılık olması. Günler sıralı gittiği için çoğunuz günlere dikkat etmemiştir diye düşünüyorum. Bölümün ilk kısmında geçmişe gidiyoruz. Hikayeye biraz renk katmak lazım tabii.

Bu kadar yazmışken, desteğini esirgemeyen okuyucularıma teşekkür etmemek olmaz. Oy veren, yorum yapan, yeni bölümün ne zaman geleceğini soran herkese teşekkür ederim. Belki farkında değilsiniz ama yaptıklarınız benim için çok değerli.
:')

Umarım bölümü beğenirsiniz. Gelecek hafta görüşmek dileğiyle.

^ω^

VURGUNA GERİ SAYIM: 92 GÜN

$

Albatros sigara paketini ağzına götürdü ve dudaklarının arasına bir sigara alıp başını sol yana çevirdi. Yüzüne boş gözlerle bakan iri yapılı fakat saf görünümlü adama baktı. Koluna hafif bir dirsek darbesi yiyen adamın gözlerini endişe bürüdü. Telaşla cebinden bir çakmak çıkardı ve özür dileyerek Albatros'un sigarasını yaktı. Albatros önüne döndü, sol elindeki iskambil kağıtlarına baktı. İşaret ve orta parmaklarının arasına sıkıştırdığı sigara dudaklarından uzaklaştı.

"Israrcı insanlardan nefret ederim."

Dumanın etkisiyle kesik kesik öksürürken "Benden nefret ediyorsun." karşılığını verdim.

"Kibar olmaya çalışıyordum." derken ayağa kalktı. Kağıtları yanındaki adama uzattı.

"Sıkıldım. Yerime geç."

Masadaki adamlar itiraz edecek gibi olsa da Albatros bir bakışıyla onları susturdu. Kırmızı kapılı odaya yöneldi. Kapı ardımızdan kapandı, odada ikimiz kaldık.

"Şımarık kızın istekleri bitmiyor." diye söylendi.

"Bir anlaşmamız var."

Eliyle karşısındaki koltuğu gösterdi.

"Kısa konuşacağım." diyerek oturmayı reddettim.

"Yarın Asaf'ı sokak festivaline götüreceğim."

Yüzüme bu bilgiyi onunla neden paylaştığımı sorarcasına bakıyordu. Bana karşı olan hisleri gözlerinden okunuyordu. İğrenme, nefret, kıskançlık... Onu suçlayamazdım.

"Şanslıyım ki festival senin bölgende." dediğimde göz devirdi.

"Cüzdanını ve telefonunu çalmanı istiyorum. Adamların, ikisini de doğrudan çantama atsınlar. Gecikirse ne yapacağımı biliyorsun."

"Ne zaman konuşsan boynunu kırmak istiyorum."

Sözlerine karşın Albatros, sözümü tuttuğum sürece bana dokunmayacak kadar olgundu. Konuşma bitmişti ama ayaklarım hareket etmiyordu. Aklıma takılan bir soru vardı, sormaya çekiniyordum. Sessiz geçen saniyelerin ardından güçlükle yutkundum ve zayıf bir sesle konuştum.

VURGUN: 136 GÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin