Bölüm 33- Huysuz ve Çapkın

604 46 10
                                    

VURGUNA GERİ SAYIM: 94 GÜN

$

Doğru bilinen yanlışlar ve yanlış bilinen doğrular üzerine kurulu bir plan, ölü doğmuş bir plandı. Serkan ile yaptığımız "Büyük Vurgun" planı ölü doğmuştu. Yeni planım ise bizi, devlerin tahtasında ezilmeden oynayabilecek konuma getirecekti. Şimdilik tek yapmam gereken Albatros'tan gelecek bilgiyi beklemekti. Bana ihanet etme ihtimali düşüktü çünkü ona bir söz vermiştim. Sözümü tutacaktım.

Saate baktım, dokuza gelmek üzereydi ve Giray telefona cevap vermiyordu. Alışılageldiği üzere gecikecekti. Hiç olmadığım kadar endişeliydim. Vaktinde gelmezse Asaf ile tek başıma kalacaktım, istemiyordum. Evinde kaldığım geceden beri onu görmemiştim. Yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyordum. Hatalı olsam da ondan özür dileyecek değildim. Olanları anımsamıyor gibi davranmaktan başka çarem yoktu. Son bir umutla çevreme bakındım, Giray yoktu. Bir kez daha aradım, cevap vermedi. Sırtımı kapıya döndüm. Kapıya girişinden itibaren yürüdüğü yol boyunca Asaf'a bakmak zorunda kalmak istemiyordum.

"Günaydın."

Kulağımda telefon ile arkama döndüm ve yüzümdeki çarpık gülümsemeyle karşılık verdim.

"Günaydın."

Asaf, Giray'ın gecikeceğini bile bile tam zamanında gelmişti.

Bir açıklama yapma ihtiyacıyla "Giray Bey'e ulaşamıyorum." dediğimde "Sorun değil." karşılığını verdi. Telefonuyla ilgilenmeye devam etti. Birlikte kısa bir iş seyahatine çıkacaklardı. Giray şirketteki eşyalarını ayarlamadan çıktığı için sabah, gerekenleri toparlayıp havaalanına gelmek durumunda kalmıştım. Giray ile çalışmak genel olarak rahat olsa da sorumsuzluğu yorucu olabiliyordu.

Önüne bakmaksızın koşarak gelen, beş yaşlarındaki bir oğlan çocuğu Asaf'ın bacağına çarptı. Dengesini korumak için tek eliyle Asaf'ın pantolonunu sıkıca tutarken diğer eliyle başını ovuşturdu. Zavallı çocuk o kadar insan arasından belki de en yanlış olanına çarpmıştı. Gözlerim Asaf'ın yüzüne kaydığında kaşlarım şaşkınlıkla çatıldı. Rahatsız olmuş gibi görünmüyordu. Onun gibi bir adam çocuklardan nefret etmeliydi. Bu yüz ifadesi de neydi?

Çocuğun altın sarısı saçlarını okşadı. Omzundaki çantayı yüzüme bile bakmaksızın bana uzattı. Çantayı aldığımda yere eğildi ve hemen hemen çocukla aynı boya geldi.

"Aileni mi kaybettin?" diye sorduğunda çocuk utangaç bir edayla başını aşağı yukarı salladı.

Çocuğun ailesini bulmak için görevlendirileceğimi düşünürken Asaf beni bir kez daha yanılttı. Çocuğu kucağına aldı.

"Yakışıklı bir genç adam olacaksın."

Gülümsüyordu. Çok güzel gülümsüyordu. Bu görüntü neden kalbimi ısıtıyordu? Daha da kötüsü, neden bu gülümsemeyi kalan ömrüm boyunca seyredebileceğimi düşünüyordum? Kendine gel Asya!

"Levent!"

Ses, endişeli bir anneye aitti. Oğlunu Asaf'ın kucağında gördüğünde eli göğsüne gitmiş, gözleri parıldamıştı. Annesini gören çocuğun yüzü sevinçle aydınlandı. Kollarını annesinden tarafa uzattı.

Kadın, oğlunu Asaf'ın kucağından alırken "Sakın bir daha yanımdan ayrılma." uyarısında bulundu. Oğlunun saçlarını okşadı, alnına bir öpücük kondurdu.

Asaf'a döndü ve "Bu yaştaki çocuklarla baş etmek güç oluyor." dedikten sonra mahcup bir şekilde gülümsedi.

"Haklısınız."

VURGUN: 136 GÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin