VURGUNA GERİ SAYIM: 116 GÜN
$
Yıldızın içinde yatan bir kara delik...
Kaçıp kurtulmama izin vermeyecek kadar yüksek çekim kuvvetine sahip.
Sözlerimin temeli zayıf değildi, öylesine bir etkileme çabası barındırmıyordu. Dürüsttüm, yalnızca aklımdan geçenleri biraz süslemiştim. Asaf ise süslere aldanmıştı, bunu görebiliyordum. Bir kıvılcım oluşturmayı başarmış, dikkatini çekmiştim.
Gözlerimi gözlerinden ayırdıktan sonra kısa bir sessizlik oldu. İkimiz de ne yola ne de birbirimize bakabiliyorduk. Tedirginlikle önümüze bakıyorduk. Tedirginliğimin kaynağı düşük de olsa planımın ters tepme ihtimaliydi. İlk izlenimim aksini gösterse de sözlerim Asaf'ın ilgisini çekmekten ziyade onu korkutup uzaklaştırabilirdi. Eğer düşündüğüm gibi davranırsa Asaf'ın kişiliğini çözümlemekte büyük bir adım atmış olacaktım. Asaf'ın tedirginliğinin sebebi ise gizli sandığı karanlığının biri tarafından fark edilmiş olmasıydı.
"Aptalsın."
Kaşlarım istemsizce çatıldı, benim için beklenmedik bir cevaptı. Gözlerinde gördüğüm ufak kıvılcımın verdiği ümit Asaf'ın verdiği cevapla parmaklarımın ucundan kayıp gitti. Hareketlerini öngörebilmeye yaklaştığımı düşünmüştüm ama artık bundan emin değildim. Hedefimle aramdaki mesafe tek kelimeyle açılmıştı. Asaf her zamanki Asaf'tı. Beklendik ve bir o kadar beklenmedik cevaplarıyla yanımda duruyordu.
Bir açıklama yapması için yüzüne dönüp baktığımda hala önüne baktığını gördüm. Yüzündeki alaycı ifade neredeyse kusursuz olan profiline yakışıyordu. Maskeleri öylesine gerçekçiydi ki karşınızdakinin gerçek yüzü mü yoksa bir maske mi olduğunu anlayamıyordunuz.
"Diğerlerinden farklı olduğunu düşünüyorsun." diye konuşmaya devam etti. Yüzüme dönüp baktı ve ekledi.
"Gerçekten de öylesin."
Giderek hızlanan kalbim göğüs kafesimin etten ve kemikten duvarlarını zorluyordu.
"Tehlikeli sularda yüzdüğünü biliyorsun."
Biliyordum. Gözlerinin üzerimde kurduğu baskı her geçen saniye artıyordu.
"Sizce bu aptallık mı?" diye sordum, şaşkınlığımın ses tonuma yansımasına izin vermiştim.
"Öyle."
Yüzünü alaycı fakat bir o kadar da ürkütücü bir ifade kaplamıştı. Kendinden emin görünüyordu. Bense onu anlamakta güçlük çekiyordum.
"Belki cesurumdur." dedim.
Konuşmuş olmak için konuşmuştum. Sesimi çıkarmazsam bir daha çıkaramayacakmışım gibi hissediyordum. Vücudumu saran sıcaklığa uzuvlarımdaki tuhaf karıncalanma hissi eklenmişti. Dudağının köşesi alayla yukarı kıvrıldı, nefesim kesildi. Dış görünüşünün etkileyiciliğini anlatmaya kelimeler yetmezdi. Adam ayrıcalıklı olarak dünyaya gelmişti ve sahip olduklarını ustalıkla kullanıyordu.
Önüne dönerken "En fazla şanslı bir aptal olabilirsin." karşılığını verdi.
"Umarım göz göre göre karanlığa atılmak için iyi bir sebebin vardır."
Karanlık bir dünyaya doğan çocuğun karanlıktan korkması mümkün müydü? Karanlıkta yıllarımı geçirmiştim. Elimi kolumu sallayarak dolaşamazdım, temkinli adımlar atmayı öğrenmiştim. Yolumu şaşırdığımdaysa hep bir kurtaranım olmuştu. Önce babam, sonra Kuzgun. Babam kıyılarda dolaşmamı tembihlerken Kuzgun beni derinlere sürüklemişti. Korkusuzca dolaşmıştım, Kuzgun arkamdaydı. Ve bir gün bana son dersini vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VURGUN: 136 GÜN
Ficción GeneralAsya hırsızlık, dolandırıcılık vb. işleri organize eden bir düzenbazlar çetesinin önemli üyelerinden biridir. Doğduğundan beri içinde bulunduğu karanlık dünyadan kurtulmayı pek çok kez denemiş ama her defasında başarısız olmuştur. Kuzgun lakaplı çet...