Sabah uyandığımda sersem gibiydim, gözümü açtığım zaman nerede olduğumu algılayamamıştım bile, başım ağrıyordu, uykusuzdum. Gece, çok geç uykuya dalmış, uyuyana kadar da birçok şeyi düşünmüştüm.
Gerçekleri daha ne kadar saklayabilirdim ki. Ben saklasam bile abim saklamayacak, susmayacaktı. Onun susmasını ne kadar süre sağlayabilecektim? Beni ne kadar dinlerdi. Bilmiyorum. Ama bunları düşünmek için erkendi, belki de abim yılardır bilinen bir şeyin öyle olmasına izin verir, yine tüm suçlu ve iğrenilen insan ben olurdum. Bilmiyorum.
Bunları düşünerek yatağımda doğruldum. Gözlerimi yarı yarıya açtım, çok uyuyamadığım için gerçekten de sersem gibiydim ama bugün okul vardı, gitmeliydim. Yok, yok gitmeliymişim. Yatağımdan kalktım ve banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkamadan önce aynada kendime baktım. Saçlarım karışmıştı ve kabarmıştı. Gözlerimin altı şişmiş ve morarmıştı. Morluklar çok fazla değildi ama bazı kısımları belli oluyordu. Saçlarımın kabarıklığını hallederdim ama gözlerimin altı için ne yapabilirdim, bilmiyorum.
Aynaya bakmayı bıraktım ve suyu açtım. Avucuma doldurduğum suyu yüzüme çarptım. Su irkilmeme sebep olmuştu aynı zamanda uykumun açılmasına da.
En sonunda banyodan çıktığımda biraz öncekine göre baya uyanıktım ve kendime gelmiştim. Yüzümde pek bir değişiklik olmamıştı, göz altlarım hala şiş ve biraz morarıktı ama yapacak bir şeyim yoktu. Önemsemedim.
Okul kıyafetlerimi giyindim. En sonunda saçlarımı taradım ve bağladım.
Odadan çıktığımda yavaş bir şekilde merdivenleri indim. Normalde bu merdivenlerden çok hızlı bir şekilde inerdim ama bu sefer o kadar da acele etmek istemedim. Neden, bilmiyorum.
Kahvaltı sofrasına baktığımda. Semih ve Burak hariç herkes vardı, bir de Aras yoktu ama onun zaten erken kalkmasına gerek yoktu. Sofraya doğru ilerlediğimde yine salonda ki büyük masanın hazırlandığını fark ettim. Bundan sonra hep böyleydi, sanırım. Bir önemi de yoktu açıkçası, o kadın ile o adam olmadıktan sonra yerde oturarak bile rahatça yemek yerdim.
Sofraya oturduğumda karşımda abim vardı ve baya uykulu görünüyordu. Kolunu masaya yaslamış, elinin üzerine de kafasını koymuştu. Hatice teyzenin de dikkatini çekmiş olmalıydı ki çayları koyarken abime baktı.
“İyi misin, evladım?” diye sordu anacan bir tavırla. Daha abim cevap veremeden elindeki çaydanlığı bırakmış elini abimin anlına yaslamıştı. Ateşi olup olmadığına bakıyordu.
“Ateşinde yok, bir yerin mi ağrıyor? Üşüttün mü?” dedi, bu sefer sesi bir hayli telaşlıydı.
Abimin tepkisi ise sadece kocaman bir şekilde gülümsemek olmuştu.
“Hasta değilim. Uykum var sadece. Bütün gece film izledim, ondan. Normalde bugün uyuyacaktım ama arkadaşlarla plan yaptık, gerçi benimde sonradan haberim oldu,” dedi hala gülümsüyordu ama bu gülümsemesi bence kısa sürecekti.
“Bütün gece film mi izledin? Evladım, neden uyumadın bir film için değer mi? Ya hasta olsan? Bari ertesi gün için planın olmasa, iptal de mi edemezsin? Dinlensene,” dedi, sonra elini abimin omzunun üstüne koydu. Gerçekten çok endişeliydi, bu gözlerinde olan parıltılardan bile anlaşılabilirdi.
“Merak etme Hatice sultan ben alışığım, kahvaltıdan sonra kendime gelirim, iptal edemeyeceğim malesef,” dediğinde Hatice teyze kaşlarını çatmıştı abim de onu ikna etmek için oturduğu sandalyeden kalktı ve Hatice teyzenin yanağından öptü.
“Endişelenme Hatice teyze, ben iyiyim hadi, otur,” dediğinde Hatice teyze ikna olmuş gibi görünüyordu. Kafasını olumlu anlamda salladı, sonrasında elinden bıraktığı demliği yeniden aldı ve kalan bardaklara çayları doldurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Teen FictionSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...