Olanları idrak etmem çok uzun sürmedi, aksine annemin beni tamemen bıraktığını ona dokunur dokunmaz anladım. Çok uzaklara gittiğini ve bir daha hiç dönmeyeceğini, onu artık sadece fotoğraflarda ve belki de rüyalarımda göreceğimi.
Onun öldüğünü anladım, ama kabullenmedim.
Ağzımı hafifçe araladım. Elim annemin yüzündeydi ve gözlerim annemin yüzünü süzüyordu, kapalı gözlerinin çevresindeki kırışıklıkları, bir daha hiç parlarken göremeyeceğim gözlerini düşündüm. Elim yavaşça yüzünden kaydı ve omuzlarına doğru düştü. Anneme bağırmak, kalkıp uyanmasını söylemek istiyordum ama beni zorlayan, konuşmamı önleyen bir şeyler vardı.
Boğazımda büyüyen yumruyu hissettim. Yutkundum ve konuşmak için çabaladım. Değişen hiçbir şey olmadı.
Saniyeler hızla akıp geçti, orada kaç dakika boyunca öyle kaldığımı bilmiyordum. Dakikalar geçti. Bana asırlık gelen bir sürenin sonunda yavaşça konuştum.
Konuştukça içimde bir şeyler daha çok acıdı, acısını daha çok belli etti.
"Anne," dedim yavaşça, sesimi bir anlığına tam duyamadım bile. Yavaşça nefes aldım ve bir daha konuştum, bu sefer daha yüksek çıktı sessim. İçime dolan acı dayanamayacğaım bir hal aldı; bağırdım.
"Anne!" dedim tüm gücümle.
Yavaşça yere çötüm ve annemin omuzlarını sarstım. Uyanmasını istiyordum, o derin uykusundan kalkmasını, geri gelmesini.
"Uyan!" diye bağırdım uyanmasını tüm kalbimle isterken, omuzlarını sarsarken onda hiçbir değişiklik olmadı.
Uyanmadı, gözlerini açmadı.
Arkadan birinin beni ayağa kaldırdığını fark ettiğimde hiçbir karşılık vermedim. Konuşmak istiyordum ama olmuyordu. Bağıra çağıra içimdeki acıyı anlatmak istiyordum, kalbimi yakıp kavuran, bu zamana kadar hiç tatmadığım o acıyı içimden söküp atmak istiyordum.
Abim beni hiç zorlanmadan kucağına kaldırdığında gözlerinin dolduğunu gördüm. Ağlamıyordu, ama ağlayacaktı. Kendini zor tuttuğunu anlayabiliyordum.
Ben ise kendimi güçlü olmak için zorlamadım, ama yine de ağlayamıyordum.
Hayatımda ilk defa bu kadar çok ağlamak istiyor buna rağmen ağlayamıyordum.
Kafamı yavaşça abimin omuzuna yasladım. O, ben kucağındayken rahatça merdivenleri indi ve beni kanepeye bıraktı.
Ardından yanıma oturdu. Yine başımı onun omuzuna yasladım.
Geçmek bilmeyen uzun dakikalar boyunca ikimizde hiçbir şey söylemedik. Onun sessizce ağladığını biliyordum. Gözlerinden akan yaşları hissediyordum.
Kendimi ağlamak için zorladım, içimdeki acının göz yaşlarına dönüşmesine izin verdim, ama yine de ağlayamadım. Gözümden tek damla yaş düşmedi.
Evde çıkan tek tük sesleri, arkamda sürekli bir yerlere hareket edenleri sanki tanımıyordum, kim olduklarını bilmiyordum. Ne yaptıklarını ne söylediklerini hem anlamıyor, hemde umursamıyordum.
Annem ölmüştü. Annem yukarıda yatağında cansız bedeniyle uzanıyordu.
Bir daha ona hiç dokunamayacağım, sarılamayacağım gerçeği zihnime süzüldü ve acı, çelikten ellerini kalbime geçirdi. Bir anlığına nefes alamadım, kendimi sıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Novela JuvenilSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...