Salonda oturan adam ayağa kalktı ve benim ona doğru yürümemi bekledi. Adamı tanımıyordum ama aklıma gelen ihtimal öfkemin beynime hücum etmesine sebep oluyordu.
Kendimden emin ama yavaş olan adımlarımla adamın yanına gittiğimde bana elini uzattı.
Elini görmezden geldim ve cevap bekleyen bakışlarımla ona baktım. Adam bunun üzerine elini indirdi.
Adam orta yaşlı ama bakımlı biriydi. Siyah saçlarının arasındaki beyazlar dikkat çekse de bu ona farklı bir hava katıyordu. Yüzünde yer yer olan kırışıklarda geçirdiği yılları belli etmek istercesine belirgindi.
"Ben; Seçkin Solmaz, aile avukatınızım,"dedi sesindeki o kendinden emin ton, yıllardır bu işi yaptığını vurgularcasına belirgindi.
Kaşlarımı çattım ve sakin olmaya çabalayarak derin bir nefes aldım.
"O daha dün vefat etti. Neden buradasınız?" diye sordum sebebini biliyor olsamda böyle olmamasını istiyordum.
"Annenizin vasiyeti, öldükten sonra hemen açıklanmasını istemişti. Bu yüzden buradayım," dedi adam sinirlenmeye başladığımı fark etmiş olacak ki daha sevecen bir ses tonuyla konuşuyordu.
"Bu saçmalıkların bugün olmasına gerek yok,"dedim ve tam adamın yanından geçmek için bir adım attım, ama avukat beni durdurmanın yolunu biliyordu.
"Annenizin vasiyetini açıkladıktan sonra size bıraktığı mektubu vereceğim. Böyle istemişti. Bu yüzden lütfen oturun ve mirastan üzerinize kalanı kabullenin," dedi ses tonu kadar bakışları da ikna ediciydi.
Miras zerre umurumda değildi ama o mektubu istiyordum. Bu yüzden sessizce abimin yanına oturdum.
"Peki öyleyse," dedim ve adamın vasiyet nameyi açıklamasını bekledim.
Koltuğa yaslı olarak duran el çantasını aldı ve içinden beyaz kapaklı bir dosya çıkarttı. Avukatta boş kalan ilk yere oturdu, okumaya başlamasını beklerken çevreme göz gezdirdim. Yiğit ve Hatice teyze yan yana durmuş bana bakıyorlardı.
Bilmeden bir şey mi yapmıştım? Tek kaşımı kaldırarak onlara baktığımda Hatice teyze anında bakışlarını kaçırdı. Ama Yiğit dik dik bakmaya devam etti.
İçimden sabır dileyerek bakışlarımı tekrar avukata çevirdim. Avukat gözlüklerini biraz daha ittirdi ve dikkat çekme amacıyla yapıldığını bildiğim bir tarzda öksürdü.
"Evet, annenizin çok fazla gayrimenkulü var. Bunların yarısından fazlasını ihtiyacı olan insanlara bağılamış. Geriye kalanlar, şirket, üç tane arsa, oturduğunuz ev ve altı tane daha villa. Bir de bir dükkan adresi var. Ama burası kullanılmıyor," dedi ve söylediklerinin üzerimizdeki etkisini görmek için duraksadı.
"Şirket hisseleri üzerinize yarı yarıya ayrılmış. Yani ikinizde şirkette eşit söz hakkına sahipsiniz. Abinize üç tane arsa bırakılmış. Ve Remzi Bey ve Hatice Hanım size de birer tane ev düşüyor. Tolga bey bir evde size bırakılmış. Bankada yatan para ikinizin ortak parası, ortak hesapta yatıyor," dedi ve durdu.
"Aras Kırçıl'ın üzerine de iki tane ev var, 18 yaşına kadar ebebeynlerine ait olacak. Burada öyle belirtilmiş," dedi Serpil abla ve Volkan abinin itiraz edeceklerini düşündüğüm için hemen onlara doğru baktım ve kabul etmeleri için anlayışla gülümseyip gözlerimi yumdum.
Avukatın bana düşen mirası söylemesini istemiyordum. Ben o mektup dışında hiçbir şeyi istemiyordum.
"Ve Beste Hanım, size bu oturduğunuz ev, bir dükkan ve bir tane daha ev bırakılmış. Yurt dışındaki gayrimenkuller satılıyor ve şirketin kasasına geçecek para şirket için kullanılacak. Evet annenizin vasiyetnamesi bu kadar. Vasiyetnamede yazmasada Burak Beyi şirkette işe almaya karar vermişti. Mevkisini çalışmaya başladığında belirleyecektik. Yarın gelebilirseniz ayarlarız," dedi ve oturduğu yerden kalktı. Ani bir atakla bende yerimden doğruldum ama hamlamış olan tüm vücudum acıyla isyan etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Teen FictionSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...