Evden hızla çıkar çıkmaz göz yaşlarım yıllarıdır mahkum kalmışlar gibi akmaya başlamıştı. Her biri hızlı hızlı yüzümden kayıp giderken ıslattıkları alanlar cayır cayır yanıyordu. Semih'in abim hakkında yalan söylediğini düşünmemiştim ama doğru olmasını da istememiştim. Abim biraz önce kendi ağzıyla telefonu yüzüne kapattığını söylediğinde içimde bir şeylerin koptuğunu, kaybolduğunu hissetmiştim. Bu belki ona olan sevgim, belki saygım, belki güvenimdi. Ve bu üçünün arasında en zor tamir edilecek olan da güven duygusuydu.
Yaşamım boyunca zaten herkese güvenmeyen, içine kapanık, diyaloglara girmeyen bir insan olmuşken bir kişiyi daha güven tablomdan çıkaramazdım. Çıkardıktan sonrada bir daha o tabloya ismini yazamazdım. Tekrar, kolayca.
Abimin yaptığı şeyler canımı ne kadar çok yakıyorsa bir o kadar da sebebini öğrenmek istiyordum. Ne olursa olsun onun kardeşiydim ve o beni bu kadar kolay gözden çıkaramazdı. Yapmamalıydı, beni bu kadar kolay gözden çıkarmamış olmasını diliyordum. Öyle olmasını deli gibi istiyordum.
Her ne kadar tüm bu yaptıklarına mantıklı bir açıklama olamayacağını düşünsemde herhangi bir şey söylemesini isterdim. Belki de inkar etmesini. Bilmiyordum. Şu an akan göz yaşlarım dışarıda tenime batan soğuğu bile yok ediyorken, hiçbir şey düşünemiyordum.
Göz yaşlarım yanaklarımdan hızla kayarken ben mutfağın bahçeye açılan kapısından içeri girdim ve ev terliklerimi ayağımdan fırlattım.
Biraz önce Yiğit geldiğinde abim için telaşlanmıştım, her ne kadar bunu kabul etmek istemesemde abimi düşünmüş, onun canının yanmamasını istemiştim. O telaşla ayakkabılarım yerine ev terliklerimle çıkmıştım. Şimdi ise altı pislendiğinden dolayı bunla evde dolanamazdım.
Kafamda dolanan düşlüncelerin saçmalığını fark ettiğimde kahkaha atmaya başladım. Neyse ki ağlamaktan sesim kısıldığından kahkahalarım o kadar da güçlü değildi.
Birkaç saniye süren kahkahalarım dindiğinde karanlık mutfağa öylece baktım. Tek başımaydım. Ağlıyordum ve kalbim acıyordu.
Beni benden başka kimse duymayacaktı.
Bu düşünce canımın biraz daha yanmasına sebep olurken kendimi toparlamaya çalıştım. Ellerimle yüzümü kuruladım ve saçlarımın üzerinden geçirdim. Kendimi biraz toparladığımda karanlıkta ilerlemeye başladım. Ezberimde olan yerlerden hızlıca ve sessizce geçerken hiçbir şeyi düşünmemeye çalıştım.
Odama geldiğimde kapıyı kapattım ve ışığı yakmak için düğmeye uzandım. Hızlıca ışığa uzanıp yaktığımda oda birden aydınlandı ve gözlerim kamaştı.
Birkaç dakika gözlerimin karanlığa alışmasını bekledim, ardından büyük adımlar atarak yatağıma ilerledim ve kendimi yatağa bıraktım. Göz pınarlarımdan daha fazla yaş akmadığından ağlayamadım. Ama eğer gözümde biraz olsun yaş kalsaydı kesinlikle onları da akıtırdım.
Şimdi abime olan öfkemi, acımı, kızgınlığımı ve hayal kırıklığımı bir kenera bırakmalıydım. Şu an önemli olan benim hissettiklerim değildi. Önemli olan o adam yüzünden yaşamını yitiren insanlardı. Her ne kadar kabullenmek istemesemde beynim teslim bayraklarını çekmişti. Abim haklıydı. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım o adam parasıyla, tanıdıklarıyla tekrar serbest kalabilirdi. Peki ya böyle olursa o zaman ne olacaktı, ne yapacaktım? Tek başıma o adamı alt etmem çok zor olacaktı çünkü onu destekleyenler, paçasını kurtaracak olanlar fazlaydı. Benim elimde bulunan kanıtlar bir işe yaramayabilirdi. O zaman da yapacak hiçbir şeyim kalmayacaktı. Riske girmeye değmezdi, normal bir şekilde konu benimle ilgili olsa sonuna kadar tek başıma mücadele ederdim ama burada başka insanların hayatlarını kaybetmeleri söz konusuydu. Bu durumda gurur falan yapamazdım. Eğer Yiğit bana yardım edebilecek güce sahipse etmesini sağlayacaktım. Çünkü başka çarem yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Teen FictionSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...