Kurtuldum! Kurtuldum! Yaşıyorum. Semih geride kaldı.
Ve bunu idrak etmemle gülmeye başladım. Basit bir gülüş değildi bu. Kurtulmanın sevinciyle, olan bir gülüşte değildi. Kaç gündür içimde tuttuklarımın birikmesiydi dışarıya vuramadığım göz yaşlarımın bir tepkisiydi.
Birkaç dakikanın ardından kahkahalarım durdu ve ağlamaya başladım. Ellerimi yüzüme falan kapatmadım. Arka koltukta, camdan bakarak ağlamaya başladım. Sanki tekmişim gibi. Adamın bana dikiz aynasından baktığını hissediyordum ama umurumda değildi. Ferahlayana kadar, ne kadar ağlayabiliyorsam ağlayacaktım. Adamın bunu görmesi de umurumda değildi. Sonuçta onu bir daha görmeyecektim.
Bu yüzden içimden geldiği gibi ağladım.
En sonunda derin bir nefes aldım ve ellerimle yüzümde ki yaşları kuruladım sonra saçlarımı biraz düzenledim, kaçarken daha da karışmış olmalıydı ayrıca çok pisti. Saçlarıma dokununca midem bulandı.
Dikiz aynasına baktığımda adamın bana baktığını gördüm. Dikiz aynasından göz göze geldik. Bu durumda tam olarak ne diyebilirdim bilmiyorum. Adam bana canavarmışım gibi bakıyordu. Görünüşümden dolayı olmalıydı. Hafifçe gülümsedim.
"Kafayı yemedim, rahat ol. Öyle bakmana gerek yok. Gerçi yeseydim de söylemezdim herhalde, bilmiyorum. Korkunç görünüyorum onu da biliyorum. Burayı da kirlettim, özür dilerim," dedim yeni ağlamış olduğum için sesim kısık ve olduğundan biraz daha farklı çıkıyordu. Adam bakışlarını yola çeviriyor ara ara dikiz aynasından tekrar bakıyordu. Ben konuştuktan birkaç saniye sonra o da konuştu.
"Kötü görünmüyorsun. Başlarda kafayı yediğini düşündüğüm doğru. Ama o yüzden bakmadım. Kolundan vurulmuşsun ve rahatça o kolunu kaldırdın. Ona şaşırdım," dedi. Sesi oldukça gürdü. Erkeksi bir olgunluk vardı sesinde. Adamın gözleri kahverengiydi ve çok sert bakıyordu. Bunu dikiz aynasından gördüğüm halde söyleyebilirdim. Bakışları oldukça sertti ve insan sadece bakışlarından ürkebilirdi.
"Unutmuşum," diye fısıldadım ama adam duymuştu.
"Kolundan vurulduğunu mu?" diye o gür sesiyle sordu ama bu sefer sesinde biraz olsun şaşkınlıkta vardı. Gözleri hiç değişmemişti.
"Evet. Unutmuşum, birkaç gündür o kadar canım yandı ki artık alıştım galiba. Ama çok kötü bir şeyi yok. Eve gidince banyo yaparım düzelir. Sıyırdı zaten," dedim.
"Açık yaraya su dökülmez, hele ki kurşun yarasına," dedi ve arabayı sürmeye devam etti. Buraları hiç bilmiyordum ama giderek ağaçlık alandan çıkıyorduk. Beni buraya getirirlerken baygın olduğum için yolu bilmiyordum. En sonunda tamamen ormandan kurtulduk. Ağaçsız bir yol önümüzde uzanıyordu ve çok ilerler de köy evlerini görebiliyordum. Yolun iki yanında ağaç yerine çimenlerle çevriliydi ve birkaç hayvan otlanıyordu.
Çevremi süzmeyi bıraktım. Adam da artık konuşmuyordu. Gözlerimi kapattım ve biraz dinlenmeye çalıştım. Kolum acıyordu ama her yerim acıyordu bu yüzden onun acısı çokta farklı gelmemişti. Her tarafımda bir ağrı vardı.
Kaç dakika sonra gözlerimi açtım bilmiyorum ama bu sefer tamamen şehirdeydik. Otoyolda. Yanımızdan arabalarda geçmeye başlamıştı.
Birkaç dakikanın ardından buralar biraz daha tanıdık gelmeye başladı. Bu yolu hatırlıyordum. O gün, düğün olayından sonraki gün, müzik açtıktan sonra abim beni bir tepeye götürmüştü, uçuruma. Bu yol oraya giderken geçtiğim yoldu. Buradan eve nasıl giderim biliyorum. Yolun tanıdık gelmesiyle hafifçe gülümsedim.
"Ben inebilirim," dedim ama adam hiç sevap vermedi. Birkaç dakika sonra denemeyi düşündüm ve gözlerimi tekrar kapattım. Sonuçta artık insanlar vardı yakınlarda ve o kadar da korkmuyordum. İstemesemde gözlerimi kapattıktan sonra uyuklamışım. Arabının hareket etmediğini ve bir kapının kapandığını duyunca gözlerimi açtım. Adam arabadan inmiş ve bagaja doğru ilerlemişti. Bagajdan testere çıkarmayacaksa sorun yoktu. Kendi kendime gülümsedim ve çevreme bakındım. Adam bagajı açmıştı bunun sesini duymuştum, ardından kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Teen FictionSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...