---------------------------------------BÖLÜMDE ZAMAN ATLAMALARI VARDIR.-------------------------------------
Kar taneleri gökyüzünden yavaşça yere düşerken, ruhumun huzurla dolduğunu hissediyordum. Yere kavuşan her bir kar tanesi görevini tamamlayıp, diğer kar taneleriyle bütün oluyordu. Hepsi bir bütünün farklı, bambaşka parçalarıydı. Tıpkı bir aile gibi.
Birbirlerinden farklı parçalardan oluşsa da, bir bütün olmayı başarabiliyorlardı. Bir yapbozun birbirinden farklı parçaları gibi. Bütünken bir anlam ifade ediyordu.
Ve Yiğit ile benim gibi. Bizim gibi.
Evleneli bir seneyi geçmişti. O benim, bende onun olalı neredeyse bir buçuk sene oluyordu. Eski yaşadığım evden, yan villaya geçiş yapmış, artık buraya, Yiğit'in evine ait olmuştum. Onun hayatına, onun olan her şeye ortak olmuştum. Bana olan aşkına da. Ruhuna da.
Ve şimdi şüphelerimin doğru çıkmasıyla ikilemde kalmıştım. Şaşkındım ve doğal olarak bocalıyordum.
Hamileydim.
Mide bulantılarım ve geciken ay başım şüphelenmemi sağlasa da yaptığım test pozitif çıkmıştı.
Anne oluyordum.
Yiğit hiçbir şeyden şüphelenmemişti, dün eczaneden aldığım testi bugün o şirkete gittikten sonra yapmıştım. Buna hazır mıydım bilmiyordum. Yiğit hazır mıydı, asıl zihnimi kurcalayanda buydu.
Arzu ile olan geçmişinden dolayı bir yanı hala acı çekiyordu. Melek'in ölümünden dolayı duyduğu pişmanlıkla beraber çaresizlik, ara ara gün yüzüne çıkıyordu ve acısını yüzünden okuyabiliyordum.
Yüzünü okşamak ve içini rahatlatacak bir şeyler söylemek istesem de, o anlarda tek yapabildiğim ona sıkıca sarılmak ve onu çok sevdiğimi söylemek oluyordu.
Ve şimdi ben hamileydim. Testte iki çubuğu görmek başkaydı, bunu kabullenmek başka.
Hatice teyzeyi ve Serpil ablayı arayıp bunu söylemek istiyordum, içimde bir yerlerde buna deli gibi sevinsem de korktuğum gerçeğini de saklayamazdım. İyi bir anne olabilir miydim, öncelikle bunu bilmiyordum. Ve diğer merak ettiğim şey ise Yiğit'in nasıl tepki vereceğiydi.
Hatice teyzeye ve Serpil ablaya haber verme olayını zihnimden attım.
İlk önce Yiğit öğrenmeliydi.
Mutfağa doğru yavaş adımlarla ilerledim. Bir yandan da içime sinen kasvetli havayı dağıtmaya çalışıyordum.
Su ısıtıcısına su doldurdum, ardından da aletin çalışması için düğmeye bastım. Siyah mutfak dolabını açtım ve porselen bir bardak çıkardım. Çekmeceyi açıp bir kahve paketi çıkartıp, dalgın bir şekilde fincanın içine boşalttım.
Tezgaha tutunarak, Yiğit ile evlendiğimden beri geçen süreyi düşündüm.
O gün, evlendiğimiz gün olan olaydan sonra abim pek toparlanamamıştı. O adamın ölümünü kabullenmekte zorlanmıştı. Neyse ki bir süre sonra bu gerçekle yüzleşmeyi başardı.
Remzi amca ve kız arkadaşı Ebru ona bu süreçte benden çok daha fazla destek olmuşlardı, ölümüne sevindiğim bir adam için onu teselli edemezdim. Neyse ki o da bana bu konuda hiç sitem etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Teen FictionSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...