Annemin ölümünün üzerinden tam bir hafta geçti. Bu bir haftanın benim için nasıl geçtiğini hiç bilmiyorum. Aklımı meşgul etmek için özel bir çaba sarf etmemiştim, zaten herkes hayatına devam etmeye başladığından dolayı günler yoğun geçiyordu. Aynı olması gerektiği gibi.
Elif ve Burak evlenmişti, Aras'ın söylediği gibi sadece nikahtı, düğün olmamıştı ama o bile muhteşemdi. Elif'in gelinliği ve Burak'ın damatlığı kiralıktı ama üstlerine tam olmuştu, ayrıca Elif muhteşem gözüküyordu. Biribirlerine olan sevgileri ve bağlılıkları beni mest etmişti. Nikaha pek katılmak istemesemde yarım saat kadar yanlarında bulunmuş, ardından da tekrar eve dönmüştüm. Onlar gittikten sonra sofrada boş kalan yerleri dikkat çeksede asıl dikaktimi çeken boşluk onların ki değil; anneminkiydi.
Bütün bir hafta boyunca Aras ile konuşup kafamı dağıttım ve uyudum. Normal hayatıma dönüyordum. Yani en azından bunun için elimden geleni yapıyordum. Bu bir hafta boyunca beş kez annemin mezarını ziyaret ettim, onunla konuştum. Bu beni aşırı derecede rahatlattı, ayrıca ağlamıyordum, artık. Bazı geceler gözlerimden yaşlar aksa da artık akmıyordu.
Abim ile yemek saatlerinde karşılaşsakta o da bende konuşmadık. Onu bilmiyorum ama ben söyleyeceğim bir şey olmadığından dolayı konuşmuyordum. Biraz da onunla konuşmaya cesaretim olmadığından dolayıydı.
Bu bir hafta boyunca düşündüğüm biri daha vardı; Yiğit. Onunla hiç karşılaşmamıştım, ne görmüş, ne de sesini duymuştum.
Onu ve benim yanımda bana hissettirdiği güven duygusunu özlemiştim. Beni öptükten sonra içimde bastıramayacağım kadar büyük hisler belirmeye başlamıştı. Onun kalbini kırdığım için özür de dilemiştim ama daha fazla uğraşmayacaktım. Beni anlamalıydı. Ne kadar karmaşık duygular içinde olduğumu bilmeliydi.
Tüm bu düşünceler içinde banyomdan çıktım, sabahın köründe uyku sersemiyken bu kadar şey düşünmek içimin daralmasına sebep olmuştu. Karnımın acıktığını hissedip odamdan çıktım ve merdivenleri hızla indim. Bu bir hafta içerisinde, üzerimde ki hastalık halinden de kurtulmuştum.
Merdivenleri inmeyi neredeyse bitirdiğimde beklenmedik bir misafirimizin olduğunu fark ettim. Belki de sadece benim için beklenmedikti.
Yiğit kahvaltı masasında oturmuş bana bakıyordu. Büyük bir tepki vermemeye ve duygularımı belli etmemeye çalışarak masa da ki yerime oturdum.
"Günaydın," dedim ses tonumda ki uyku mahmurluğunu atmaya çalışarak. Tüm gece bir o yana bir bu yana dönmekten adam akıllı uyuyamamıştım, bu göz altımda ki torbalardan da anlaşılıyordu.
"Uyuyamadın mı, kızım?" Dedi Hatice teyze bir yandan da bardaklara çay doldururken.
"Pek değil," dedim sadece. Gece neden uyuyamadığımı biliyordum. Tüm hafta boyunca ertelemeye çalıştığım, kitapevi meselesi aklımı kurcalamaya başlamıştı.
Kendi hayallimi gerçekleştirmek, çocukluğumdan beri yapmak istediğim şeyi yapmak beni çok mutlu ederdi ama bunu başarabileceğimden o kadar da emin olamıyordum. Hiçbir şekilde iş tecrübem yoktu, kitap almak kolaydı, peki ya kitapevi açmak, üstesinden gelebileceğimden emin değildim.
Ani bir kararla Remzi amcaya baktım.
"Kahvaltıdan sonra konuşalım mı?" dedim damdan düşer gibi. Çayından bir yudum aldı ve bana hafifçe gülümsedi, beni reddetmeyeceğini bildiğimden içim rahattı ama yine de bu kadar ani bir şekilde sormamam gerekirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Teen FictionSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...