Yiğit'in evinin kapısını hafifçe ittirmemle kapı ardına kadar hiç ses çıkarmadan açılmıştı. Kapı açılır açılmaz içeride ki görüntüyle epey şaşırmıştım. Yiğit L koltukta rahatça oturuyordu. Tabi beni şaşırtan Yiğit'in oturması değildi.
Güzel giyimli ve uzun topuklu ayakkabısı olan bir kadın ayaktaydı ve ellerini haraket ettirerek Yiğit ile tartışıyordu ve pek kısık bir sesle olduğu da söylenemezdi.
"Kendi kafana göre hareket edip duruyorsun! Anlamıyorum ki, manyak falan mısın? İş ortaklarıyla anlaşmayı bozmak ne demek, kime sordun? Kafana göre hareket ediyorsun," diye sinirle bağıran kadının sesi biraz fazla ince çıkmıştı. Bağırdığından dolayı olduğunu düşündüm.
"Öyle olması gerekiyordu, biliyorsun şirketin onlara ihtiyacı yok ve bu anlaşma olsaydı bile çok uzun sürmeyecekti. Yaptığım tek şey imzaları atmaktan vazgeçtiğimizi söylemek oldu. Abartıyorsun," dedi Yiğit o her zaman ki kararlı ve sert sesiyle. Kadın bunun üzerine hemen karşı atağa geçmişti, Yiğit'in konuşması onda pek etkili olmamıştı anlaşılan.
"Hadi diyelim haklısın, anlaşmanın olmaması iyi oldu. Ama bu her konuda böyle. Babama haber vermedin bile. O şirkette bir tek senin hakkın yok. Sonradan katıldığını her zaman unutuyorsun. Tüm bunları geçtim bu evin hali ne böyle? İçim daraldı, annem görse kalbine inecek," dedi yavaş yavaş sakinleşiyor olmalıydı ki sesi normal bir tona dönüyordu ayrıca kızgınca hareket ettirdiği ellerini de belinde birleştirmişti.
Tartışmaları durulmaya başladığından kadını hafifçe süzmeye başladım. Koyu kahverengi saçlarını sıkıca ve düzgün bir biçimde bağlamıştı. Saçları epey uzundu, bağladığı halde sırtının orta kısımlarına kadar uzanıyordu. Pembe bir tulum giymişti, tulumlara bayılıyordum ama rengi midemin bulanmasına neden oldu. Boyu benden kısaydı, topuklu ayakkabısı olmadığı zamanda tabi ki, çünkü ayaklarında beyaz ve uzun bir topuklu ayakkabı vardı ama kesinlikle bu kadın benden kısaydı. Bulunduğum kısımdan kadının yan profilini görebiliyordum ve tam anlamıyla bir şey seçemiyordum.
Odada olan uzun sezlikten dolayı düşüncelerimin önünü kestim ve neden sustuklarını anladım. İkiside beni fark etmiş, bana bakıyorlardı. Derin ve ürkek bir nefes aldım ve tüm cesaretimi topladım.
"Ben geldiğimde kapı açıktı, Hatice teyze bunları gönderdi," dedim bir çırpıda. Bu şekilde yakalanmak istemezdim, onları dinliyormuş gibi gözükmüştüm. Gerçekten de dinliyordum zaten. Her şeyi elime yüzüme bulaştırmaktan korktuğumdan kendime hemen gelmem gerektiğini fark ettim ve normal adımlarla L koltuğa ilerledim. Yiğit artık oturmuyordu ayaktaydı. L koltuğa vardığımda hızlıca elimdeki tepsiyi koltuğa bıraktım ve birkaç saniyeliğine bakışlarımı Yiğit'e odakladım. Bana bakıyordu ve pek sert baktığı da söylenemezdi. Gülümsemiyordu ama gözlerinde alay parıltıları vardı.
Bu utanmama sebep olmuştu yavaşça yutkundum ve elimdeki tepsiyi bırakıp mırıldandım.
"Özür dilerim, ben kapıyı açık bulunca bir şey oldu sandım o sırada sizi fark ettim. Size bakmaya dalmışım bir an," dedim bu sefer yüzümü tanımadığım kadına doğru çevirmiştim.
"Ay ne özürü tatlım. Saç rengin için hangi markayı kullanıyorsun? Bayıldım!" dedi neşeyle. Biraz önce sinirli olan Yiğit'e bağıran o değilmiş gibi görünüyordu şimdi.
"Ben.." dedim ve bir süre sustum ardından da hafifçe gülümsemeye çalıştım ve konuşmaya başladım.
"Benim saçlarımın rengi doğal, boya değil," dedim, ben gerçeği söyler söylemez kadının bakışlarında kocaman bir şaşkınlık ifadesi belirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Teen FictionSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...