Salona girdiğimde annem, o adam, abim vardı ve ben bu üçlüyü bu kadar erken beklemiyordum. Hepsinin burada olması biraz önce ulaştığım huzurun üzerini bir sis gibi kaplamıştı. Bu kadar pisliğin bu evde olması aşırı derecede sinir bozucuydu.
Onları önemsemeden merdivenlere doğru ilerledim ve hızla merdivenlerden çıktım.
Kendi odama geldiğimde üzerimde ki kıyafetleri çıkarttım. Lacivert bir bluz ve gri bir keten pantolon giydim. Ardından karman çorman olmuş saçlarımı taradım ve ördüm. Çıkarttığım kıyafetleri ise kirliye attım. Aynada kendime baktığımda güçlü ve güzel görünüyordum.
Güzel bir kız olduğumu düşünmezdim çünkü kendimden nefret ederek büyümüştüm.
İnsan kendinden nefret ederken avutmaya çalışması, güzel olduğunu düşünmesi zordu. Ama şimdi kendimden nefret etmiyordum. Bu yüzden bunu söylemek kolaydı. Aynada kendime bakmayı bıraktım ve odamda birkaç kere volta attım. Yiğit'in telefon numarası olmadığından ona nasıl ulaşacağımı bilmiyordum, dışarıya tekrar çıkmam da tehlikeli olacağından bunu da yapamazdım. Ben dışarıya çıktığımda nereye gittiğimi merak edeceklerdi. Gri koltuğuma ilerledim ve kapalı olan perdeyi açtım. Karşı da Yiğit'i görmeyince içimi bir mutsuzluk kapladı. Sabahın erken saatlerindeydik tamam ama ben o adamın en kısa vakitte hapse girmesini istiyordum. Bu yüzden de acele ediyordum. Yani normalde acele ederdim ama bütün her şeyi yapmak Yiğit'e kalmıştı ve şu an onu beklemekten başka çarem yoktu. Ani bir hareketle yerimden kalktım ve odamın camını açtım. Kalp atışlarım yaşadığım stres ve heyecandan dolayı hızlanmıştı ve odada ki havanında ağırlaştığını hissetmiştim. Camı açmak ve içeriye soğuk hava dolmasını sağlamak acayip iyi olacaktı.
Camı açar açmaz üzerime hücum eden soğuk havayla birlikte gülümsedim. Ne olursa olsun bir şeyleri hissetmek güzeldi.
Birkaç dakika öylecek kaldım ardından camı kapatmadan arkamı döndüm. Odadan hızla çıktım ve merdivenlere yöneldim. Aras annemin kucağında oturuyor ve ona bir şeyler anlatıyordu. Gülümseyerek. Gözlerim odanın içinde Volkan abi ve Serpil ablayı aradığında Serpil ablanın endişeli bir yüzle bana baktığını gördüm. Yardım istiyordu. Onun bu çağrısına hafifçe gülümseyerek cevap verdim.
"Aras, gelsene. Seni çok özledim," dedim ve Aras'ın dikkatini çekmeyi başardım. Hızla annemin kucağından kalktı ve benim yanıma doğru geldi. Yere çömeldim ve ona sarıldım.
Biz sarılırken dikkatimi başka bir şey çekmişti. Kahvaltı masası hazırlanmıştı. 4 kişilikti diğerleri içeride mi yiyecekti? Tabi ya, bunlar buradayken, hizmetli olarak gördükleri insanlarla aynı sofraya oturmazlardı. Kendilerinden kat be kat insan olanlarla takılmazdı onlar.
Ben bunları düşünürken evin kapısı çaldı.
"Ben bakarım," dedim ve Aras'a sarılmayı bıraktım ama elinden tuttum ve köşede duran Serpil ablanın yanına bıraktım. Ben ilerleyecekken bana öyle bir baktı ki kendimi kanatlanmış uçuyor gibi hissettim. Onun bakışlarına karşılık ne tepki vereceğimi bilemediğimden hafifçe kafamı eğdim ve gülümsedim ardından direk koridora doğru ilerledim. Hızla uzun ince koridordan geçtim ve kapıyı açtım.
Karşımda Beyaz gömlek ve siyah bir kot pantolon giymiş Yiğit'i görünce rahatladım. Hangi kıyafetleri giymiş olduğuna bakmayı bıraktım çünkü gözlerim gömleğinin altından belirgin olan kaslarına takılıyordu.
Yüzümü ifadesiz tutarak kafamı kaldırdım ve onunda bana baktığını gördüm. Benim bir şey söylememe gerek kalmadan kafasını salladı ve içeriye adımını attı. O önümden ilerlerken ben şaşkınca öylece kalakalmıştım. Halletmişşti! O adam hapse girecekti, kurtulacaktım tamamen. Bunun mutluluğuyla kapıyı biraz sert kapattım, bu da büyük bir gürültünün çıkmasına sebep oldu ama önemsemedim ve mutlu bir şekilde Yiğit'in arkasından yürümeye başladım. Koridoru bitirdikten sonra direk salona vardığımızdan bütün bakışlar bizim üzerimizdeydi ama en çok Remzi amcanın bana dikkatle baktığını hissediyordum. Bir şeyler olacağını en çok anlayan oydu, bana göre. Beni çok iyi tanıyordu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Teen FictionSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...