Sabah uyandığımda resmen döküntüydüm. Hayır, dün kendimi yoracak hiçbir şey yapmamıştım ki. Böyle yorgun hissediyor olmam çok saçmaydı. Gözlerimi zoraki bir şekilde açtım ve yatağımda doğruldum. Dün akşam gerçekten mutlu olmuştum bayağı gülmüştüm, gülmüştük. Ama sonrasında o kadın ile o adam bütün moralimi alt üst etmişlerdi. Dün onların sözlerine çok güzel bir şekilde karşılık vermiş olabilirdim ama hala içim rahat değildi. Daha farklı bir şeyler yapmam lazımdı. Ne gibi bir şey... ne gibi...
Sabah yeni uykudan uynaıp enerji ile dolmamdan mıdır, içimde akan deli kanından mıdır bilmiyorum ama aklıma çok güzel bir fikir gelmişti. Çok gürültülü bir fikir. Saate baktım, daha yeni güneş açmıştı. Süper!
Yüzümde çarpık bir gülümseme meydana geldi. Şu an nasıl görünüyordum bilmiyorum ama bu fikir bayağı işe yarayacaktı onlar çıldıracaktı. Aslında bütün, herkes, bütün villa sakinleri çıldıracaktı. Aslında hedef onlar değildi ama olsun.
Bir taşla birkaç villa kuşu.
Gülümseyerek yatağımdan kalktım. Kıyafet dolabımı açtım ve içinden siyah bir hırka aldım. Baş ucumda bulunan komidinden telefonumu aldım ve çok sessiz, adımlarla merdivenlerden indim. Mutfağa ilerledim ve mutfaktan çıkmadan önce saçlarımı biraz düzenledim. En azından yataktan kalktığım zaman ki kadar karışık görünmüyorlardı. Mutfaktan çıktım ve dün akşam düğün alanı olan yere doğru ilerledim. Her yer karmakarışık olmuş. Dün gece ki güzellik yerini karışıklığa bırakmıştı. Balonlar patlamıştı, ampullerin asılı olduğu ip ağacından kopmuş ve yere sarkmıştı. Gerçekten şimdiki görüntü berbattı. Başım ağrıyordu, dün gece olan gürültüden dolayı, hala. Ben çok gürültüye alışık bir insan değildim ki, kalabalığa da. İnsanlardan uzak kalan ve sürekli kitap okuyan bir kız için dün gece olan gürültü çok fazlaydı. Bunun bedelini neden ödemiyorlardı ki? Biraz eğlensek süper olurdu aslında.
Ve yine dün geceden kalma düğündeki şarkıların yüksek sesle çıkmasını ve her yere yayılmasını sağlayan hopörlerin yanına doğru ilerledim. Şanslıydım ki bahçede ki her şey gibi bu, hopörlerde dün gece ki gibi hiçbir kablosu çıkmadan, kurulmuş bir halde duruyordu sanırım bugün toplayacaklardı. Bunları böyle bırakmaları çok iyi olmuştu. Esen sert bir rüzgarla irkildim. Gerçekten sabah hava çok soğuk oluyordu. İlerledim ve kablolara bir göz gezdirdim. Dün bilgisayara takmışlardı bu kablolardan birini. Müzikleri bilgisayardan seçmişler, hopörler sayesinde koca bahçe de müzik sesini duymuşlardı. Hatta bütün villa bahçesi, dün akşam ki ses bütün villalardan duyulabilirdi en girişteki villadan bile. Müzik zangır zangır her yeri titretmişti.
Yerdeki kablolara bir göz attım ve iki tane hiçbir yere takılı olmayan kablolara baktım birinin ucu biraz daha kalındı ve telefonuma takılmazdı ama diğeri tam telefonuma göreydi direk telefonuma taktım. Hopörlerin elektrik kabloları büyük ihtimalle hala takılıydı. Bu işler abime kaldıysa kesinlikle aynı şekilde burayı bırakıp, ertesi güne ertelemiştir. Sonra da uyumaya gitmiştir.
Bir kere daha rüzgarın esmesiyle sıkıca hırkama sarıldım. Ve telefonumdan müzik çalar kısmına tıkladım. Başlayalım. En sevdiğim şarkı olan Sagopa Kajmer-Terapi şarkısını açtım. Şarkı başlar başlamaz. İlk önce ben bile irkildim ve müzik sesi bütün bahçede, aslında bütün site de yankılandı, gülümsedim ve çevreme zafer dolu bakışlarımı attım. Villa sakinleri, çalışanları, herkes dışarıya çıkmaya başlamıştı. Tabi benim canım ailemde(!)
Annem ve babamın burada olduklarını tahmin etmiştim. Düğüne geldiklerinde geç bir saatti. Geri dönmemelerinin sebebi dün akşam birçok villa sahibinin, aynı bizim gibi çok zengin, olan insanlarında burada olmalarıydı. Göz boyamak için de evde kalmışlardır, diye düşünmüştüm ve bilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Teen FictionSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...