Kapıyı açmamla karşımda iri yarı bir kadın görmüştüm. Kadın uzun boyluydu ve oldukça kiloluydu. Siyah bir baş örtüsü vardı. Uzun kollu bluzunun kollarını sıvamıştı ve elinde bir tabak içinde de kurabiye vardı. Ben daha ne olduğunu anlamadan evin içine girdi ve beni iri cüssesiyle geriye doğru itti. Aynı zamanda gülümsüyordu. Şaşkınlıktan ağzımı bile açamamıştım. O kadın evin içine doğru yürümeye devam ederken kendimi toparladım. Onun arkasından bende ilerledim. En sonunda kolidor bitip solona vardığımızda Hatice teyzeyi gördü ve ona doğru ilerledi.
O kadın ile Hatice teyze ayak üstü konuşmaya başlamışlardı
Derin bir nefes alıp verdim ve kafamı olumsuz anlamda salladım. Ardından hiçbir şey söylemeden kafamı olumsuz anlamda salladım. Ve merdivenlere yöneldim.
Elimden geldiğince hızlı bir şekilde merdivenleri çıktım ve odama gittim. Odamın kapısını açar açmaz kendimi içeriye attım.
Kalabalıkta olmayı çocukluğumdan beri sevmiyordum. Şimdi de biraz bunalmıştım. Aşağıda olduğum süre boyunca yüzüme kaçamak bakışlar attıklarının farkındaydım. Ama umurumda değildi. Yüzüm berbat bir durumdaydı. En kısa sürede geçmesi için elimden geleni yapacaktım. Krem falan sürmek iyi gelecekti.
Evet krem. Aklıma geldiği iyi olmuştu. Hemen çalışma masama doğru ilerledim. Orada defter, kitap gibi şeyler olmadığı için krem, tarak duruyordu. Birde birkaç bilekliğim.
Elime direk kremi aldım ve duvarımda asılı duran aynaya doğru ilerledim. Kremin kapağını açtım ve elime birazını aldım. Aynaya bakarak yüzümde ki morluklara sürmeye başladım. Krem tenime değer değmez canım yanmaya başladı. Normalde de sızlıyordu ama krem daha çok yanmasına sebep olmuştu.
Yüzüm berbat bir haldeydi hala morluklar duruyordu, bazı kısımlar yeşile dönmeye başlamıştı. Bu daha iğrenç görünmesine sebep oluyordu ama iyileşiyordu ki rengi değişiyordu.
Krem sürmeyi bitirdikten sonra kitaplığıma doğru yürüdüm. Okuyacağım son iki kitap vardı. Bu kitaplarda bittiğinde elimde hiç kitap kalmayacaktı. Bu durum biraz sinirimi bozmuştu. En kısa zamanda kitapçıya gitmeliydim. Ayrıca yeni telefona da ihtiyacım vardı.
Onların elindeyken telefonuma ne yaptıklarını bilmiyordum. Büyük ihtimalle ben baygınken telefonumu alıp bir yere atmışlardı. Bir de telefon meselesi çıkmıştı başıma. Kitaplığıma arkamı döndüm ve cam kenarındaki gri koltuğuma ilerledim.
Gri koltuğuma oturup tekrar dışarıyı seyretmeye başladım. Bana göre bugün hava çok güzeldi. Yağmur yağacak gibiydi. Bulutlar iyice kararmıştı, böyle havalara bayılıyordum. Kasvetli havalar en güzeliydi. Günlük güneşlik havalar hiç bana göre değildi.
Ben bunları düşünürken odamın kapısının açıldığını hissettim.
Arkamı dönüp baktığımda annemin odaya girdiğini gördüm. Hiçibr şey söylemedi ve bana doğru yürümeye başladı.
Bende bir şey söylemedim ve kafamı cama doğru çevirdim. Dışarıyı seyretmeye başladım. Bir kedi karşı villanın duvarından atladı ve bizim bahçeye girdi. Kedi simsiyahtı, kafasını yukarıya doğru kaldırdı ve bana baktı. Gözleri yeşildi ve buradan bile anlaşılabiliyordu. Birkaç saniye baktıktan sonra yavaşça ilerlemeye başladı.
O kadın odada yokmuş gibi davranmaya çalışıyordum. Varlığını hissetmiyormuş gibi saçma sapan şeyler düşünüyordum ama pek başarılı olduğum söylenemezdi. Onun yatağıma oturduğunu, bana baktığını biliyordum.
Umurumda değildi. Olmayacakta. İstediği kadar baksın kafamı ona doğru çevirmeyeceğim. Bir şeylerin değişmesi için bir şeyler olması mı gerekiyordu? Beni affetmesi için gerçekleri öğrenmesi mi gerekiyordu, bir anne yıllarca çocuğundan nefret edemezdi. Etmemeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİK
Novela JuvenilSonbaharın gelmesiyle yere düşen yapraklar gibiydim ben, kalıcı değildim hayatta. Ne tutunacak bir dalım ne sığınacak bir ailem vardı. Bana tek öğretilen şey öfkeydi, acıydı. Yara almayı, yara vermekten çok önce öğrenmiştim halbuki. En çok zararı ki...