14. Bölüm

2.6K 119 27
                                    

Herkese selamlar!

Hepiniz nasılsınız bakalım?

Bence bu bölümde hepimiz çok huzurlu olacağız... 🖤

Gün Ağarmadan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gün Ağarmadan.

14. Bölüm.

Ayın nuru, yıldızların ışığı.

Küçükken babam bana ne zaman yere, dizlerimin üzerine düşsem ayın nuru derdi. Bu iki kelimenin anlamı ne olduğunu merak edip sorarken ise; büyüyünce anlamını kendin değil başka birinin gözlerinden öğreneceğini söylerdi.

O gece yaşanan onca şeye rağmen yan yana oturmuş gökyüzünde parlayan yıldızları seyre dalmışken o, bana, parlamayan yıldızların ışığı olduğumu dile getirmişti. O andayken zaman durmuş, yelkovan sessizleşmişti. Üzerimize çarpan rüzgârla birlikte bizim gözlerimiz birbirlerinden inatla ayrılmazken benim aklım, yıllar evvel ben daha pisiklete binmeye beceremeyen küçük bir kız çocuğuyken kurduğu cümleleri bir bir zihnimi işgal altına almıştı.

Onun dudaklarının arasından çıkan her bir cümle benim içimin tarif edemediğim hislerin dolmasına sebep olurken harelerinde parlayan, tıpkı benim gibi bakan birini görür gibi olmuştum. Onun gözleri gözlerimin en derinlerine gitmek istiyormuş gibi dikkatlice bakarken benim, onun harelerinde gördüğüm şeylerle nutkum tutulmuştu. Sol gözünde kendimi görürken parlayan bir ay ve bir yıldız vardı... Sağ gözünde ise bir katilin kanla dolu elleri.

Çocukluğum daha dün gibi zihnimin içinde saklı dururken başımı arkaya atmış tıpkı o gece ki gibi gökyüzünde duran yıldızları izliyordum.

Daha 6 yaşındayken bembeyaz bir bisikletim, önünde de çiçeklerle süslenmiş olan bir sepetimle ayaklarımı pedalların üzerine koymaya çalışırken babamın sırtıma dokunup güven vermek istercesine burada olduğunu ve düşersem beni her zaman tutacağını dermiş gibi gülümsüyor, sırtımı parmak uçlarıyla okşuyordu. Üzerime giydiğim pembe elbisemle beyaz ayakkabılarım, saçlarıma taktığım küçük küçük boncuklarla birlikte rüzgâra meydan okumak istercesine bisikleti sürmeye başlarken yüzümde solmak bilmeyen bir gülüşüm hâkimdi.

Gittiğim yere kadar sürerken o zamanlar kendimi daha özgür, çocuk ruhlu olduğumu düşünüyordum. Çocukluğumda yaşadığım onca güzel şeylerle birlikte dizlerimin üzerine kaç defa düşmüştüm hatırlamıyordum ama dizlerim her kanadığında hayatın bana verdiği gülüşü, çocukluğumu bir şekilde elimden alacağını bilemezdim.

Ne zaman yere düşüp dizimden ya da dirseğimden akan kanları izlesem, hayatın bana armağan ettiği bu küçük acılarının daha hiçbir şey olmadığını dile getiremediğinden gösterdiğini idrak etmiştim.

Hemen önümde diz çöken babam, gözlerindeki şefkat ve endişeyle birlikte kanayan dizime baktığını, bana her zarar gelişinde canından can koptuğunu daha küçücük bir çocukken anlamıştım. Çoğu çocuklar daha hiçbir şeyin farkında olmayıp gülüp eğlenmeye kaldıkları yerden devam ederken bir diğer çocuklarımız aslında daha küçücük, el kadar bir bebekken bile birçok şeyi anlamıyor, hissedebiliyorlardı. Bazen bebekler yahut çocukların, bizler, büyüklerden daha da akılı ve ne yapacaklarını hemen bile bildiklerini düşünürdüm. Bu düşüncemin de aslında doğru olduğunu ise ben bu yaşıma gelip, üzerime bir cübbe geçirdikten sonra öğrenmiştim.

GÜN AĞARMADAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin