21. Bölüm

2.4K 108 42
                                    

Herkese yeniden selamlar! Uzun bir aradan sonra sizinle burada, Gün Ağarmadan'ın bölümlerinde sizinle buluşmayı özlemişim. 🖤

Herkes nasıl? Unarım hepiniz iyisinizdir.

Yeni bölüme geçmeden önce yıldıza dokunmaya unutmayın lütfen. Bolumu okurken de satır arası yorumlarınızı eksik etmeyin.

Hepinize keyifli okumalar!

Hepinize keyifli okumalar!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gün Ağarmadan.

21. Bölüm.

Şafağın söküşü yolumuzu aydınlatmaya bıraktığı an hayatımız bitmez ama durur. Şafak vakti geldiği zaman günümüz doğar, gözlerimiz, dudaklarımızın yerine gülümser ve ışıldar. Fakat şafak üzerimize doğru yavaşça sökmeye başladığında attığımız adımlar durur, etrafımızdaki insanlar kaybolur, yürüdüğümüz sokaklar bir denizin dalgası kadar yok olur, giderdi.

Şafağın söküsünün hemen ardından rüzgârın gür sesiyle birlikte denizin dalgası yüzüme çarparken bedenime yayılan huzuru hissedebiliyordum. Denizin dalgası üzerime doğru gelirken ben ayakta durmuş bekliyordum, dalganın beni alıp yok etmesini değil de, kaçırmasını, kaybolmamak için yardım etmesini bekliyordum.

Kaçanların korkak olduklarını söylerler ama aslında kaçtığımız an, yalanlara değil, farkına varmadan gerçeklere kaçıyor,koşuyorduk .

Ela gözleri dolmamak için kendilerini sıkarken içten içe bu durumda oldukları için lanetler ediyordu. İfadesizce bunun olacağını bile bile başımı kaldırıp karşımda, kelepçeleri bileklerime geçirecek olan Semih'e bakarken dudaklarım yukarı kıvrıldı, başımı belli belirsiz salladığımda içimdeki ateşin sıcaklığını hissetmeye başladım. Ellerimi cansız bir şekilde havaya kaldırırken Semih duraksadı, Baran'ın elleri ellerimin üzerine kapandı ve önüme bir dağ gibi geçti.

İçimdeki ruhum, alev aldı. Yanıp kül oldu.

Sırtına hissizce bakarken, canımın gram yanmadığını, kalbimin olup olmadığından bile şüphelenmiş, sessizliğimle baş başa kalmaya başlıyordum. O dört duvarın arasına girdiğimde beni bekleyecek şeyleri tartmaya başlıyor, nefesim, boynuma bir halat geçirilmiş gibi saniyeler içinde değil, ölümü fısıldayarak yavaşça kesiyordu.

"Mahinur tüm gün benimleydi! Elinizde bir kanıt yokken onu alıp götüremezsiniz." Dediğinde sesi kendinden emin çıkmıştı ama ikimiz aramızda dolaşan gerçeği çok iyi biliyorduk, Baran yalan söylemek istiyordu ve yapıyordu da ama unuttuğu bir şey vardı: ben ne yalan söyleyebilir ne de yaptığım şeyden kaçabilirdim.

Bir gün hepimiz yaptığımız hataların bedelini ödeyecektik demiştim.

O zaman bu zamandı. Yaptığım hatanın bedelini ödeme vakti bugün, bu geceydi.

GÜN AĞARMADAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin