26. Bölüm

1.6K 74 1
                                    

Bölüme başlamadan önce vote atıp, bölümü yıldızlamaya unutmayınız... Hepinize keyifli okumalar diler ve satır aralarında yorum atmaya unutmayın diyerek bölüme yolluyorum.

Gün Ağarmadan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gün Ağarmadan

26. Bölüm.

Rüyalarımıza giren her bir sahne, bizim için birer yıldızmış derdi, annem. 

Bazen gökyüzüne baktığımda hiç yıldız görmezdim çünkü rüyalarımın arasında en ufak güzel bir anım olmamıştı. Rüyalarıma giren sahneler aslında birer kabuslarmış ve ben bunu fark ettiğimde ilk kez silahlarının arasında kalmıştım. En yakın arkadaşımın yanında silah taşıdığının gerçeğini bile zar zor sindirebilirken bir gün bana, benimde silah kullanacağımı söyleseler gülüp geçerdim çünkü böyle bir şey mümkün bile değildi... En azından ben, o zamanlarımda dertsiz tasasız işime bakarken bu böyleydi. Yıldızlara olan güvencim zaman gittikçe büyümeye başlarken ben, kendimi hiç olmadığım kadar özgür hissetmeyi umuyordum ama ben, umduğumun aksine güvencimin artmasıyla birlikte yere düşüp, kayboluyordum. 

Yıldızların altında yok oluyordum. 

Yalan söylediğim her bir ân, arkamdan benden habersiz bir şeyler döner ve ben, yakan söyleyen kişi olduğum halde birçok şeyden haberdar olmamın yerine gün geçtikçe, yalanlarımla birlikte yalanlarının içine düşüyordum. Karşımda oturan adamın yüzünden tek bir mimik bile oynamazken onun için düşündüğüm yalanı nasıl öğrenip, bu kısa zamanda plan kurmuştu hiçbir fikrim yoktu. Yüzünden kızgın olup olmadığını bile anlayamazken bana kızgın olmuş olsa nasıl bu iki gün için de arkamdan iş çevirebilmişti... Bilmiyordum. Barlas'a yandan bir bakış attığımda gözlerimi kısmış ciddiyetle yüzüne bakıyordum. O bunca zaman nasıl bir mafya üyesi olduğunu gizleyebilmişti? İçten içe göz devirme hissiyle dolarken hemen çaprazımda oturan adamın, sahte bir kimlikle adliyeye kadar sızabildiğine öne sürersek eğer bir mafya üyesi olduğunu da gizlemek onun için bir çocuk oyuncağından farksız görünürdü. 
Omzumun üzerinden telefonuyla ilgilenen Selim'e baktığımda onu en son hastanede görmüş, sonra da görmemiştim ki buna Ateş de dâhildi çünkü Ateş, sadece kapının önünde dikilerek sessiz sedasız bizi rahatsız etmek istemiyor gibi görünmüştü. Selim bu iki gün içinde abisini görmek için bile gelmezken Baran'ın planladığı işi mi halletmiş olmalıydı çünkü Baran, başlayacağımızı söylediği an hem Selim'in hem de Barlas'ın dudakları yukarı kıvrılmıştı. Bir kişi hariç. Ateş, sırf gözlerime bakacağı yüzü olmadığı için ona baktığım an bana bakmaya tenezzül bile etmeyip önüne bakmayı sürdürmüştü. Nefesimi sessizce vererek dirseğimi camın kenarına yasladığımda elimi yumruk yapıp kaşağımın üzerine bastırdım. Başımı yerden kaldırmadan gözlerimi yukarı doğru kaldırıp Baran'a baktığımda yüzünde hâlâ o ifadesizliğini sürdürerek eline aldığı bir tabletle ilgileniyordu. 

Minibüs evimin önünde durduğunda Barlas ve Selim'in bakışları beni bulmuştu. Onlara bakmanın yerine Baran'a bakmaya kaldığım yerden devam ederken bana bakmak için başını bile kaldırmayıp ekrana bakmaya devam ediyordu. Gözlerimi üzerinden çekerek yanıma koyduğum çantamı elime aldığımda hiç biriyle göz kontağı kurmadan minibüsün kapısını çekecektim ki Selim benden önce davranarak kapıyı Barlas'a doğru itekleyerek kolunu inmem için kendine çekmişti. Minibüsten yavaşça indiğimde minibüsün kapısı kapandığına dâir bir ses çıkarmıştı. Çantamın içinden anahtarımı çıkardığımda bir kapının açılma sesi yeniden duyulmuştu. Kaşlarım havaya kalksa da arkama dönüp bakmanın yerine anahtarı kapıya doğru uzatacaktım ki elimin üzerine konulan bir elle ellerimiz havada kalmıştı.  Kaşlarımı çatarak arkama döndüğümde Baran dibine kadar gelmiş, yüzüme buz gibi bir ifadeyle bakıyordu. Elimi elinden çekerek kollarımı göğsümün üzerinde topladığımda yüzüne ne var dercesine baktım. 

GÜN AĞARMADAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin