11. Bölüm

3.4K 145 11
                                    

Herkese selamlar diyerek sizi fazla bekletmeden parmaklarınızdan öper, sizi yıldızlara yolcu etmek isterim. Lütfen, yazan herkesin emeklerini göz ardı etmeden hepimiz için oylarımızın ne kadar özel olduğunu unutmayın. Hayalet olanlar var... Ve ben sizi görmek isteyerek okuduğunuzda size işleyen duyguları yorumlarda, satır aralarında benimle paylaşmanızı çok isterim.

Hepinize keyifli okumalar.

Hepinize keyifli okumalar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gün Ağarmadan.
11. Bölüm.

Çaresizliği iliklerime kadar hisseden bedenim, ruhumu en derinlerinden yakıp, Ateş'e atmaya başarmıştı. 

Ruhuma bir hançer gibi saplanan o çaresizliğim, hiç acımadan içimdeki ruhu ikiyi ayırıp, deşmişti. Daha ne kadar fazla batabilirim diye sorgularken kendimi gün geçtikçe daha çok dibe sürüklüyor, çaresizliğin kapılarını ardına kadar açıyordum. İçimdeki büyümeye yüz tutmuş olan hisleri saklama içgüdüsüyle kalsam da hislerim, yapraklarını ortaya dökmeye çoktan başlamış, gün geçtikçe burada olduğunu kanıtlamaktan korkmuyordu. 

Hislerim bir şeyi unutmuştu. 

İçimde yeşermeye başlayan hislerimden, ölesiye korkuyordum. 

Yürüdüğümüz dar, bir o kadar da ferah alanının içinde yan yana yürürken hemen önümüzde yürüyen Tayfun beyin asistanı, Yağmur bize Selim'in olduğu odaya kadar eşlik ediyordu. Semih burnundan sert bir nefes çekerek etrafına bakıp dururken etrafında gördüğü kadınlara göz kırpıp tek eliyle saçlarını karıştırıp duruyordu. Ona bomboş gözlerle bakıp önüne bakmasını göstermeye çalışsam da Semih bunu umursamıyormuş gibi çapkınlığına kaldığı yerden devam ediyordu. 

Omzunu omzuma sürtüp dürttüğünde ona yandan bir bakış attım. Bana göz kırparak baktığında çenesiyle önümüzde yürüyen Yağmur'u işaret etti. "Bizi akşama kadar yürütmek istiyormuş gibi bir hâli yok mu?" Diye sorarken ona ciddi olup olmadığını anlamak ister gibi baktım. Kaşlarını çattığında son derece de ciddi olduğunu anlamıştım. Bana bir uzaylıya bakıyormuş gibi bakmaya başladı. "Neden ciddi olup olmadığımı sorguluyorsun sen küçük? Gören sanar hiç ciddi konuşan bir adamı görmedin!" Yağmur'un duymaması için fısıldarken hiçbir şey demeden yürümeye devam ediyordum.

"Ben nasıl küçük oluyorum be? Asıl sen kendine bak, şu surata, şu saçlara, başkomiser misin bebek yüzlü bir çapkın mısın belli değil!" Diye fısıldadım. Bana alayla bakarken bir an kahkaha atarak herkesin bize bakmasını sağlayacağını düşündüm. Elimle koluma vurduğumda saçlarımı karıştırarak önüne döndü. Yüzümü buruşturdum. "Kadını iki saat oyalayıp, bizi götürmesine izin vermemiştin. Şimdi bir de kadına suçu atıp kaçmaya çalışma!" 

"Bana bak ufaklık," dediğinde ufaklık kelimesini özellikle beni sinir etmek istiyormuş gibi üzerine basa basa vurguladı. "Ben hayata olduğum süreçe ve sen evli barklı olduğun müddetçe sen benim gözümde daha psikilete bile doğru düzgün binmeye bilmeyen bir küçük olarak kalacaksın." Dudaklarını birbirine bastırdığında ona nefesimi bıkkınlıkla koyu vererek baktım. "Aynı babam ve annem gibi konuştun... Baksana, kann bağımız falan olmasın bizim?" Sorduğum soruyla eş zamanlı olarak gözlerindeki dehşet dolu bakışlarını görmemle sırıtmam bir olmuştu. 

GÜN AĞARMADAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin