~ Tamamlanan kurgudur ~
O yeşil gözlerime bakarken ruhuma girmiş, en derinlerime dalmışken ben, onun kara kadar keskin olan gözlerine bakıyordum. Sert bakışlarını bir an olsun ruhumdan çekmezken elini saçlarımdan çekerek eliyle elimi kavradı ve avu...
Hepinize selamlar! Bölüme başlamadan önce vote atmaya unutmayın! Yorumlarınızı satır aralarında da mutlaka eksik hissettirmeyin...
Hepinize keyifli okumalar dilerim! 🖤
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Gün Ağarmadan.
38. Bölüm.
Yeniden dirilmek için canımın yandığını hissede hissede, dikenlerin üzerine basa basa, düştüğüm dizlerimin üzerinden kalkacaktım.
Yıldızların arasında kendimi dolaşırken bulduğumda bir boşluğun içinde savrulduğumu hissedebiliyordum ama ben yine de o boşlukta bedenimi hissetmeye gayret ediyordum. Düşüyordum. Düşüyorduk. Bu enkazın altında kalan herkes, düşmüştü. Kimsenin sesleri kulağıma gelmezken duyabildiğim tek şey onun nefesiydi. Yanımdaydı. Bunu gözlerimi açarak bakıp, kontrol edemesem de onun benden uzak kalmadığını hissedebilecek kadar kalbim, kalbiyle düğümlüydü.
Şakağımdan bir sıvının yanağıma doğru süzülerek çeneme yol aldığını hissederken sert ama bir o kadar da yumuşak gelen bir şeyin üzerindeydim. Bedenimi hareket etmeye çalışırken üzerimde bir ağırlığın olduğunu anlamam zor olmuştu. Kulaklarıma dolan siren seslerinin uzaktan gelmediğini fark ederken yakınımızda olduğunu ve bir umut, bizi buradan çıkaracaklarının ânını bekliyordum.
Altımda olan bir taşın değil de bir bedene ait olduğunu elime temas eden yüz hatlarından anladığımda belime sıkı sıkıya kenetlenmiş olan kolunun sahibinden de bunun Baran olduğunu anlamam zor olmamıştı. Burnum âdem elmasına temas ederken yüzüm tamamen boynunda saklıydı. Bir kolu da yüzümü boynuna bastıracak şekilde yüzümü saklamışken, beni kalbine gömmek istiyormuş gibi güvenli kollarının arasındaydım.
Gözlerimi güç belâ zorlukla aralayabildiğimde önüm ilk bulanıklaşmıştı. Yutkunmaya bile başaramazken almaya çalıştığım ama başarılı olamadığım nefeslerimin ciğerlerime ulaşamadığını hissettim. Sertçe öksürdüğümde göğsüm acımıştı. İnşaatın paramparça hâline getirilmiş olan girişten içeriye doğru birinin koştuğunu gördüğümde bulanık gözlerim çok geçmeden net bir şekilde görmeye başladı.
Gelen kişi Barlas'dı.
Barlas elinde tuttuğu silâhıyla birlikte gördüğü görüntüyle birlikte koşmayı bırakırken sanırım bizi görmemişti. Neden görmüyordu ki bizi? Barlas ellerini saçlarına geçirdiğinde Baran'ın üzerinden kaplamak için ellerimi iki yanına uzatarak avuç içlerimi taşlarla ve kumlarla kaplanmış olan yere güçsüzce bastırdım. Tam ağırlığımı üzerinden alacağım sırada bacağımın üzerinde olan ağırlık her neyse, canımı yakacak şekilde şiddetle inlememe neden olmuştu.
Baran'ın bacağı yüzünden canı yanmasın diye bacağımı bacağının üzerinde sabit tuttuğumda ağırlığımı yeniden üzerine vermek zorunda kaldım. Elimi kaldırıp, Barlas'a seslenmeye çalışmak için dudaklarımı araladığımda dudaklarım kupkuruydu. Gözlerim acıyla dolarken aralanan dudaklarım benden bağımsız geri kapandı.