24. Bölüm

1.9K 75 8
                                    

Hepinize iyi akşamlar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hepinize iyi akşamlar... Bölüme başlamadan önce vote atmaya unutmayın lütfen.

Keyifli okumalar. 🖤

Gün Ağarmadan.

24. Bölüm.

Bazen hiç ait olmadığın bir yerde kendini oraya ait hissederdin. Bazen öyle bir gün gelir ki kendi adını unutacak raddeye gelir, nerede olduğunu şaşırır, yolunu kaybederdin. Girdiğimiz her yolun bir sorusu, bir cevabı olurdu çünkü hayat, bize sunulan bir minnet, ikilem, araftı... Eğer girdiğimiz yolda var oluşan sorunun cevabını bulamasak cehenneme gidilen yolun, kapısı açılırdı. Kıyamet var olur, cehennemde yanmamızı sağlardı. 

Kıyamet, bir sonsuzlukla eş değerdi. 

Kıyamet günü gelmeden tahmin bile edemeyeceğim şeyler yaşayacak, günü gelecek bir dipsiz kuyunun içinde ya ölümümü bekleyecek ya da yüzerek o kuyudan tek başıma, bana uzatılan bir el bulana kadar yüzmeye devam edecektim. Elbet yeri gelecek düşüp, düştüğüm soğuk zeminin üzerinden kalkmayacaktım ama bu, yoluma devam etmek için bir engel değil, bir tutunuştu. 

Hayata kalmaya devam etmek için bir çareydi. 

Yarın saat önce Baran'ın kucağında otururken şimdi hemen yanında ayakta dikilmiş, kalçamı masasına yaslayarak kollarımı göğsümün üzerinde toplamıştım. Baran ise oturduğu koltuktan bir an olsun kıpırdamayıp her ikimize de bir kahve getirmeleri için birini aramanın ardından fazla bir süre geçmeden odanın kapısı çalınmış, Yağmur tarafından bize bir sert, sütsüz ve bir de sade kahve getirilmişti. Yağmur hemen masanın üzerine fincanları bıraktıktan sonra bir şey söylemeden odadan çıktığında Baran sanki biraz sonra duyacaklarımdan sonra ondan uzaklaşmamı istemiyormuş gibi bir kolunu belimin yanından uzatarak elini yumruk hâline getirerek masanın üzerine koyduğunda koku beliren temas ediyordu. Önüne bırakılan kahveyi eline alıp bir yudum aldığında kollarımı hâlâ göğsümün üzerinde tutuyor, artık konuşmasını beklermiş gibi yüzüne bakıyordum. 

Baran ifadesizce kahvesini önüne geri bırakarak arkasına sakince yaslandığında gözlerini yüzümde dolandırıp biraz sonra dudaklarının arasından çıkacak olan cümlelerini tartıyormuş gibi görünüyordu. Kaşlarımı havaya kaldırdığımda Baran da gözlerini kısıp masanın üzerine koyduğu elinin yumruğunu çözerek baş parmağını belime dokundurarak hafif dokunuşlarla okşamaya başladı. "aşağıya nasıl inmeye başardığını sorgulamayacağım çünkü senden herşey beklenir." Diyerek konuşmaya başlayan Baran'a dik dik baktığımda doğruları söylüyormuş gibi kaşlarını havaya kaldırıp gözlerime imayla baktı. Gözlerimi devirmemek için kendimi tutarken "Buradaki tüm çalışanlar alt kata olan şeyleri öğrenmemeleri için depo olarak kullandığımızı ve sadece güvenlik ile sorumlu olan çalışanların alt kata inebildiklerini biliyorlar." 

"Ama orası aslında sadece bir depo değil, aynı zamanda da silâhları ürettiğiniz bir alan. Değil mi?" Diye sorduğumda Baran dudaklarını birbirlerine bastırarak başını beni doğrulayarak salladı. "Peki o zaman neden burada kendinize gizli bir bölge ayarladınız ki? Ya polisler gelip depoya da inmek isterseler... Mesela geçen babanı almaya geldiklerinde aşağıya inmem için sizden kart isteyebilirlerdi." Bu sorumu sebepsizce merak ediyordum çünkü böyle bir riski almanın yerine kendince daha güvenli olan bir yeri ayarlayabilir, düzenini orada kurabilirdi. 

GÜN AĞARMADAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin