1990
Ben bir garip Tahir. Ben bir çift deniz göz ile hayata gözlerini açmış , o gidince de bitmiş Tahir. Esmayla doğmuş , Esma gidince ölmüş olan Tahir. Var olmak bir tek Esmaylaydı. Ben yok oldum. O beni bıraktığı gün biraz , nişanlandığını duyduğum günse tamamen öldüm.
Hiç gelmek istemediğim Samsunda sevdamı buldum. Esmayı o ilk gördüğüm an sevdalandım. Sanki ona aitmiş , o da bana aitmiş gibi hissettim. Utangaç halleri , bazen ne yapacağını bilmemesi beni ona daha çok yaklaştırdı.
Daha önce böyle bir şey başıma gelmemişti. Ben bir çift deniz gözlü kızı görebilmek için yanıp tutuşuyordum. Esma farklıydı her haliyle. Oturuşu , gülüşü , siniri hepsi yüreğimin içine işliyordu. Var olma sebebim olmuştu.
Ilk konuşma girişimim çamaşırları asarken olmuştu. Çamaşır asmıyor , resmen çamaşırları dövüyordu. Birine sinirlendiği açıkça ortadaydı. Siniri kimeydi bilmiyorum ama bende nasibimi almıştım sinirinden. Birde atletle sevdiğimin önüne çıktığım gün vardı. O gün yer yarılsaydıda içine girseydim. Çok utanmıştım.
Sonra bir gece hüzünle yıldızları izlerken gördüm onu. İşte ogün başladı Esma ve Tahir. Benim için ilk gördüğümde başlamış olsada onun benim varlığımı hissetmesi o gece oldu.
Biz o geceden sonra onunla dert ortağı olmuştuk. Benim derdim yoktu. Tek derdim Esmaydı. Onun derdi , üzüntüsü benide üzüyordu. Gözlerinde keder görsem içim daralırdı. Saçının bir tek teli kopsa dünya başıma yıkılırdı. Benim onu sevdiğim gibi oda beni sevsin istedim. Herşeyi olmak , herşeyim olsun istedim. Herşeyi oldum mu bilemem ama herşeyim olduğu kesin.
Birde kıskançlık belası vardı o zamanlar. Muratın Esmaya yakın olma çabaları sinirlendiriyordu beni. Gençlikten zaten deli gibi akan kanım Muratın Esmaya yakın olmaya çalışmasıyla daha bir çoşuyordu. İçimdeki kıskançlık beni deli ediyordu. Esmaya bu yüzden yaptığım tavırlar vardı.
İlk başta tavırlarımın nedenini bilmeyip öğrenmeye çalışsa da , sonradan peşimi bırakmayan Gül yüzden kendisi tavır almıştı bana. Gül tavırlarımdan anlamıyordu. Konuşmak istemesemde peşimden gelip konuşmaya çalışıyordu. Esmayla bu yüzden aramız daha çok açılmıştı.
Aşkın tanımı olmuştu Esma benim için. Sorsalar aşk neye benzer. Derim ki aşk bütün denizleri aşıp , deniz mavisi gözlerde boğulmaya benzer. Aşk o kumral saçların her rüzgarda aheste dansına benzer. Aşk bir tek kelimesiyle gökyüzüne ulaşıp , bir tek kelimesiyle yerle bir olduğum kıza benzer derdim.
Esmanın bana karşı ne hissettiğini bilmemek en büyük bilinmezimdi. Sırf onun için okumayı istemeyen ben fakülteye başlamıştım. Askerlikten kaçmanın tek yolu buydu. Askere gidersem sanki Esma elimden uçacaktı. Bende gitmeyip onunla kalmayı şeçtim.
O zamanlar en büyük sevincim gece konuşmalarımızdı. Biri bizi yakın görse Esmaya laf gelir diye korkuyordum. Onun benim yüzümden üzülmesine dayanamazdım.
Babası Almanyaya gidince daha bir yakın olmuştuk. Artık ben ben değildim. Ben Esmaydım , ben delice içimde yanan aşkın külüydüm. Bazı geceler saçlarının rüzgarda dalgalanmasını izlerdim. Bazen gözündeki damlaların dudaklarına ulaşmasını. Göz yaşlarının benden daha şanslı olduğunu düşünürdüm. Ona dokunabiliyordu. Oysaki ben daha bir kere dokunamamıştım.
Zaten ben onu dokunmak için değil uzaktan sevmek için sevmiştim. Varsın dokunamayayım sevdiğime. Var olduğunu bileyim , her gece güzel yüzünü görebileyim o bile yeter diyordum.
Esmaya hediye ettiğim kolye bizi birbirimize sıkıca bağlamıştı. Söz verdik o gece bu kolyeyi hiç çıkarmamaya yemin ettik. Ben o günden sonra kolyeyi hiç çıkarmadım boynumdan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRILIK TRENİ
RomanceHiç dile getirilmemiş bir sevda. Konuşmadan sevmek , uzaktan gözlerinle sevdanı anlatmak işte buydu bizim hikayemiz. Gitmeden önce bana sevgiyle ışıldayan gözler , şimdi kızgınlıkla bakıyordu. Gelişimi , yıllar sonra geri dönüşümü sorgular gibiydi...