1991
/Esmanın Anlatımıyla/
Tahir ve Gül kavga ediyordu. Bundan bana neki deyip eve girdim. Aldıklarımı yerleştirip kendime çay demledim.
Annem güzel yüzlüm. Eskiden yani hayattayken bir şeye canı sıkılınca çay demlerdi. Sonra yanıma gelip "çay yapıyorum. Karşılıklı içeriz" derdi.
Bende onun halini anlayıp "hayırdır sultanım neye sıkıldı o güzel canın" derdim. Efkarlı bir tebessüm ile "boşver be kızım canımı sıkan sebebi. Çay zaten alır şimdi benim bütün derdimi" derdi.
Her güzel şey gibi annemde geçmişte kalmıştı. O da mazi olmuştu. Kalbimdeki sızısı ise hep yerindeydi. Eminim hiç gitmeyecekti.
Okula gitmek için evden çıkarken kapının eşiğinde iplerle bağlı 20 ye yakın mektup buldum. Mektupları elime alıp üstünde yazan isme baktım.
Gönderen Tahir Aydın , alıcı Esma Ferhan yazıyordu. Bunlar Tahirin bana gönderdiği ama elime geçmemiş mektuplardı galiba. Üstündeki tarihler o zamanı gösteriyordu.
Peki kim bırakmıştı bunları buraya. Neler oluyor Allah aşkına. Zaten yaşadığım olayları kaç gündür üstümden atamamıştım. Bir de üstüne bu çıkmıştı.
Mektupların gizemini çözmeyi sonraya bırakıp okula gitmek için evden çıktım. Mektupları kol çantama atıp bahçe kapısına ilerledim.
Çocuklarımla geçirdiğim son günlerdi bunlar. Birbirimize o kadar çok alışmıştık ki nasıl bırakacaktım onları. İlk görev yerim ve ilk öğrencilerim bunlardı.
Çoğu zaman bana sıkıntılarımı bile unutturuyorlardı. Hala saf ve temiz kalmış yürekleriyle bana güzellik ne demek gösteriyorlardı.
Bazen ben de onlarla çocuk oluyordum. Öğrencilerimle birlikte ip atlıyor , top oynuyordum. Kız çocuklarımın saçları dağıldığında saçlarını örüyordum. Yakalıkları bozulduğunda düzeltiyor birde öpmeyi ihmal etmiyordum.
Ali ağabey benim bu halimi görünce "benim minik serçem nede güzel öğretmen oldu" diyordu. Yüreğindeki şevkatle bazen beni izliyordu. Bir baba edasıyla her an arkamdaydı.
Hatta geçen gün yaşananları duyduğunda "ne olursa olsun ben hep senin yanındayım. Sen benim öz be öz kardeşimsin" demişti.
O günü hatırlıyorum da Ali ağabey olanları Seherden duyup bizim eve gelmişti. Aslında o da bütün mahalleli gibi benden önce biliyormuş gerçekleri. Kimseye kızmıyorum , sadece o adama bütün öfkem. Birde o kadına tabi.
Çocuklarımla geçirdiğim son günleri değerlendiriyorum. Hep beraber dışarıya çıktık ve yakar top oynamaya karar verdik. Tabiki ben orta sıçanım. Hepsi beni yakmaya çalıştığı için , doğal olarak etrafıma çil yavrusu gibi doluşan çocuklarımda kolay yanıyor.
Çocuklarımla çocukça geçirdiğim günün sonuna gelmiştik. Onlara gideceğimi söylememiştim. Tek amacım hüzün olmadan geçirmek istediğim bir kaç gün.
Çocukları tek tek öpüp okuldan çıktım. Okul kapısında elleri ceplerinde Tahiri görünce durakladım. Tahir başını yere eğdiği için beni fark etmemişti.
Kaç gündür yüzünü görmemiştim. Karşılaşmamak için özel bir çabam yoktu. Sadece denk gelmemiştik. O kavga ettiğimiz günden sonra denk gelmemek işime gelmişti.
Benimi bekliyordu. Belki Ali ağabeyi bekliyordur diye düşündüm. Kafasını kaldırıp okulun bahçesinde göz gezdirdi. Birini arayan gözler aradığını bulmuş gibi bana bakıyordu.
Öylece duruyor ve birbirimize bakıyorduk. Duruşunu düzeltip adımlamaya başladı. Bende yere mıhlanmış ayaklarımı kaldırmayı başarıp adım attım. Gözlerimi onun üzerinden çekip yere baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRILIK TRENİ
RomanceHiç dile getirilmemiş bir sevda. Konuşmadan sevmek , uzaktan gözlerinle sevdanı anlatmak işte buydu bizim hikayemiz. Gitmeden önce bana sevgiyle ışıldayan gözler , şimdi kızgınlıkla bakıyordu. Gelişimi , yıllar sonra geri dönüşümü sorgular gibiydi...