1991
Doğduğum büyüdüğüm topraklara dönmüştüm. Umduğum gibi olmasada , ben sözümü tutmuştum. Tahire güvenmiştim , bekler sanmıştım. Oysaki o bana sormadan benden ümidini kesmişti. Sadece bir resim onu benden almıştı. Ben gözlerimle her gün gördüğüm manzarada bile ondan vazgeçmemiştim.
Düşünüyorum da Tahirmi çok sevdi yoksa benmi. Cevabı yok. Sadece ben kendimi biliyorum. Ben çok sevdim ve hala sevmeye devam ediyorum. İnsan kimi seveceğini seçemiyor. Şeçme şansı olsa yine aynı kişiyi sever mi. Duygularına hükmedebilirmi. Yada onu değil bunu seveceksin diyebilirmi. Yapabilen olduğunu sanmıyorum. Varsada gerçekten sevmemiş demektir.
Okul , ev ve Seher arasında geçen bir döngünün içindeydim. Birde her gün hayal gibi görünüp kaybolan Tahir var. Beni takip ettiği sabahlar vardı. Uzak dur benden deyip uzak duramayan kendisiydi. Onu fark etmediğimi sanıyordu.
Bazı geceler penceresinde sigara içerken görüyordum onu. Ne kadar içimden durup izlemek gelsede izleyemezdim. Beni fark etmesin diye büyük bir telaşa kapılırdım. Ayrı dünyanın insanlarıydık artık biz. O başka birine eş olacaktı. Bense gönlümdeki Tahirle yaşlanmaya kararlıydım.
Kendi başıma idare edebiliyordum. Aldığım maaş bana her halükarda yetiyordu zaten. Tek başıma ne yeyip içebilirdim ki. Çoğu akşam yemek bile yemiyordum. Bir düşünce deryasına kapılıp gittiğim çok oluyordu. Yaşadıklarım geliyordu aklıma. Sonra yaşayamadıklarım. Umutsuz sevgim hiç gitmiyordu başımdan. Yemek yemeyi bile unutuyordum aklımdakiler yüzünden.
Birde her gece camın kenarındaki gölge vardı tabi. İlk başlarda gözlerimin bir oyunu desemde sonradan anladım ki biri benim evimi izliyordu. Kaç gece korkuyla dışarıya çıkıp baksamda o gölgenin sahibini bulamamıştım. Bazen aniden perdeyi açıyordum görmek umuduyla. Ama nasıl saklanıyorsa görememiştim. Hatta perdeyi bile açık bıraktığım olmuştu. Gölgenin sahibi kimse kendini bana göstermek istemiyordu.
Penceremin önündeki gölge beni korkutmuyorda değildi. Kimdi niye benden saklanıyordu. Aklımdaki kişi Boristi. Yaparmıydı beni bulup mektupla tehdit ettiği yetmezmiş gibi bunuda yaparmıydı.
Borisin gözü kararmıştı. Beni mahvetmek için elinden geleni yapardı. Onu sakat bırakmamı kendine yedirememişti. Mektubundada zaten seni mahvedeceğim yazmıştı.
Buraya gelecek kadar cesareti varmıydı. Vardı elbet. En büyük korkumda yalanlarla beni buradada lekelemesi. Tek sığındığım yerdeki insanlarında babam gibi benden yüz çevirmeleri. Birde hala en büyük korkum Tahir. Onun düşünceleri niye hala önemli benim için. Neden hala korkuyorum beni içinde bitirmiş birinden. Yoruldum , tükendim.
Bu sabah diğer sabahlardan daha erken kalktım. Erken kalkmaktaki amacım her sabah kapıma bırakılan odun ve kömürü kimin getirdiğini öğrenmek.
Bahçe kapısının sesini duyup kapıya koştum. Yere bırakılan odun çuvalının sesini duyunca kapıyı hızlı bir şekilde açtım. Sırtında hala kömür çuvalı bulunan Tahir ile göz göze geldik. Şaşkındım hemde fazlasıyla şaşkındım.
Tahir çuvalı omuzundan indirip kapının ağzına bıraktı. Bana bakmamaktaki ısrarıda can sıkıcıydı. Arkasını dönüp gidecekken "ne yapmaya çalışıyorsun" dedim. Sinirli değildim. Ama sebebini merak ediyordum.
Tahir yakalanmanın verdiği sıkıntıyla ensesini kaşımaya başladı. Ben hariç her yere bakarak "Esma ben şey... ya annem şey dedide" dedi. Kaşlarımı çatıp "Asuman teyze ne dedi" dedim. Soruma cevap veremiyordu.
Uzun süre sıkıntılı hallerini izledim. Cevap vermeyeceğini anlayınca "Tahir ben kendi kendime yetebiliyorum. Getirdiğin odun ve kömürler için teşekkür ederim. Lütfen bir daha getirme" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRILIK TRENİ
Lãng mạnHiç dile getirilmemiş bir sevda. Konuşmadan sevmek , uzaktan gözlerinle sevdanı anlatmak işte buydu bizim hikayemiz. Gitmeden önce bana sevgiyle ışıldayan gözler , şimdi kızgınlıkla bakıyordu. Gelişimi , yıllar sonra geri dönüşümü sorgular gibiydi...