1990
Elimdeki mektubun üstünde gönderenin ismi olmasada , kimin yazdığı aşikardı . Beni benliğimden alan , beni korkulara sürükleyen kişidendi.
Elim ayağım titriyordu. Mektubu elimde buruşturdum. Bu olmamalıydı. Tam herşeyi geride bırakmışken bu olamazdı. Ne istiyorsun hayat benden. Ben ne yaptım sana. Bir kuru mutluluğu çokmu görüyorsun şu garip Esmaya.
Tam karşımda gördüğüm Ali ağabey önüme diz çöktü. Kimsenin bilmediği, sadece anne ve babamın bildiği bir gerçek vardı. Ali ağabey " Esma " dedi. Elimde buruşturduğum kağıda baktı. Kimse bilmemeli , ne Seher nede Ali ağabey.
Ali ağabey " Esma neyin var" dedi. Boğazımdaki düğüm, kalbimdeki korku ile konuşamıyordum. " Esma güzel kardeşim korkutma beni. Söyle neyin var" dedi.
Sonra elimdeki kağıda uzandı. Korkuyla kağıdı geriye çektim. Açıklama yapmalıydım. Durup düşündüm. Mantıklı bir sebep bulmalıydım. Biraz durup "Almanyadan yakın bir... çok yakın arkadaşımdan haber geldi" dedim. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek.
Ali ağabey "haber kötü olmalıki bu kadar üzüldün" dedi. Yutkunup " Evet kötü haber" dedim. Ali ağabeyin arkasındaki Seheri çok sonra fark ettim. Yanıma gelip sarılması , ağlamamı artırmıştı. Seher "ağla canım ağla" deyip sımsıkı sarıldı.
Gerçeğin ağır yükü altında eziliyordum. Anlatmak istiyordum ama anlatamazdım. Eğer anlatırsam yaptığım hatayı herkes öğrenirdi. Seher beni zorla kendi evine getirmişti. Evde tek başıma kalmamı istememişti.
Seherin söylediğine göre çığlığımı duymuşlar. Şuurumu o kadar kaybettim ki çığlık attığımın farkında değilim. Geldiğimde Narin ablada buradaydı. Zarif , güzel ve çok anlayışlı biri. Ali ağabey kendi gibi biriyle evlenmiş.
Kendimi bilmez halde , boş gözlerle etrafa bakıyorum. Yolun sonuna gelmişim gibi bir his var içimde. Beni lekeleyen yok eden insandan kaçmış olmam hiçbir işe yaramamıştı. Nasıl bulmuştu beni. Yok olmak hatta hiç var olmamış olmayı dilemek günahmıdır.
Beni neşelendirmek için yaptıkları hiçbirşey fayda vermiyordu. Ben gülmeyi en son evimin penceresinde 18 yaşındayken bırakmıştım. Yıllar onada zalim davranmış , bıraktığım yerden alıp götürmüştü.
Seherin ısrarıyla bu gece burada kaldım. Yarın sabah erkenden evime geçmeli ve okul için hazırlanmalıydım.
Hayatıma devam etmeliydim. Buna mecburdum.Uykusuz geçen gecenin ardından sabah Seherden önce kalkıp eve geçtim. Yerde duran mektuba takıldı gözlerim. Onu yerden alıp hemen döşekliğin altına koydum. Üzerimi değiştirip evden çıktım. Daha okulların açılmasına vardı. Farklı ve uzun olan yoldan gitmeyi tercih ettim.
Aklım karma karışık, yüreğim geçmişin acılarıyla doluydu. Yolu aheste aheste yürümeye başladım. Arkamdan seslenen biri vardı. Umursamadan yürümeye devam ettim.
Fırtınalarla boğuşan bir gemi gibiydim. Koca bir denizin ortasında , sağa sola yalpalıyordum. Ya batacaktım , yada sığınacak bir liman bulacaktım. Galiba ben batmaya mecburdum. Benim limanım yoktu. Esen rüzgara fısıldadım sessizce. Benide al götür estiğin yerlere. Yada kat fırtınana , yok et bu bi çare bedenimi dedim. İmkansız olanı istemekte benim kaderimdi.
Arkamda duyduğum ayak sesleriyle korkmaya başladım. Kolumdaki çantamı elime aldım. Hızla arkamı döndüm. Benim dönmem ile arkadakine çarpmam bir oldu. Düşmeyeyim diye belimi tutan kollar , düşmeyeyim diye yakasına yapıştığım kimdi. Yüzümü yukarıya kaldırdığımda bana endişeyle bakan yeşil gözleri gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRILIK TRENİ
RomanceHiç dile getirilmemiş bir sevda. Konuşmadan sevmek , uzaktan gözlerinle sevdanı anlatmak işte buydu bizim hikayemiz. Gitmeden önce bana sevgiyle ışıldayan gözler , şimdi kızgınlıkla bakıyordu. Gelişimi , yıllar sonra geri dönüşümü sorgular gibiydi...