1991
/Tahirin anlatımıyla/
Sadece dudağım dudağına değiyordu. Kurak topraklar gibi su istiyordu. Can bulacağı toprakta Esmamın dudaklarıydı. Cesaretim yoktu dudaklarını öpmeye. Ya kızarsa bana ya iterse beni. Sonunda ne olursa olsun öpmeliydim. İçimden gelen cesaretle tam öpecekken "Tahir" diye bağıran Ali ağabeyle olduğum yerde kaldım.
Esma utançla mutfağa kaçmıştı. Ali ağabeyin sinirle bana yaklaşması benide utandırıyordu. Benim hakkımda ne düşündükleri umrumda değil. Ama Esmayı kötü görsünler istemem.
"Tahir ne yaptığını sanıyorsun" diye bağırdı birden. Ali ağabey gibi birine saygısızlık yapamazdım. Saygımdan sustum. "O Esmayada soracağım " dedi. İşte bunu yapmamalıydı. Esmayı zor duruma sokan benken ondan hesap sormamalıydı. "Esmanın bir şuçu yok. Ben yaklaştım o şaşkınlıktan bir şey diyemedi. Sonrada sen geldin zaten" dedim.
Ali ağabey daha bir hiddetle " sen nişanlısın unutma. Ona göre davran. Esmayada boş ümitler verme " dedi. Ben bunları bilmiyormuydum sanki. Sözüm geçmiyorduki deli sevdama. Her gece bunları tekrar etmiyormuydum kendime. Olsaydı yapabilseydim çoktan yapmazmıydım.
Kabullenmişlikle "Bende biliyorum ağabey. Ama ondan uzak duramıyorum. Bir yanım sevdam bir yanım mecburiyetim" dedim gerçekleri içimde tutamayarak. En zor olan kendini başkasına anlatmakmış. Ali ağabey Gülle niye nişanlandığımı biliyordu. Buna rağmen Esmaya olan sevdamı sorgulayan sözleri üzmüştü beni.
"Tahir bak kardeşim yıllardır tanırım seni. Esmada sende benim kardeşimsiniz. Eskiden aranızda olan sevgiyi bilmeyen yok bu mahallede. Ama şimdi ne sen eski Tahirsin, nede Esma eski Esma" dedi. Ben eski Tahirdim. Belki yaşım ilerlemişti. Görüntü olarakta değişmiştim. Ama ben eski Esmaya sevdalı Tahirdim. "Ben eski Tahirim. Hala Esmaya sevdalı olan Tahir" dedim sayıklar gibi.
Ben öyle dediklerimi tekrarlarken Ali ağabeyin elini omzumda hissettim. Gözlerim ona ne anlatıyorduki , onun gözlerine acı oturmuştu. Bir yürekten nasıl gidilir , yada onu yüreğimden nasıl uğurlarım. Bu kelimeler içimi yakıyor. Ben onu içimden uğurlayamamki.
Ali ağabey kolumdan tutup bahçeye çıkardı beni. Kendimde değildim. Benliğim beni terk edip sevdama koşuyordu. Canım çekiliyordu. Hayat sadece Esmada vardı. O hayata ben ulaşamıyordum.
Esmada yanımıza gelmişti. Hepimizin ona bakması utandırmıştı onu. Yanakları al al olmuştu. Ah be güzelim , ah be sevdam niye yasaksın bana.
Her gece, her sabah onu görmek onunla olmak istiyordum. Bazen kapısına dayanıp kollarıma almak istiyordum Esmamı. Bir bakışına kaç gece sığdırdım. Bir gülüşüyle kaç kere yeniden doğdum bir bilse. Adım dudaklarından her döküldüğünde nasıl içimi eritiyor görebilse. Belki oda koşardı bana.
Bahar geldi Samsuna. Ama neyleyeyim ben baharı. Asıl baharım yanımda kollarımda olmayınca. İçim hep kışı yaşarken varsın her yer çiçek açsın. Benim gönlümdeki çiçek açmadıktan sonra.
Bahçeye çıktım. Amacım biraz oturup hava almaktı. Sonra içimdeki baharın sahibini gördüm. Elinde çay öylece oturuyordu. Tuttuğu çay bardağı olmak vardı şimdi. Dudaklarını değdirdiği yerden o çayı içmek vardı şimdi. Göz göze bakıp susmak vardı şimdi. Ve olmaz olan hayallerim vardı şimdi.
Onu böyle düşündüren neydi. Yüzüne oturan hüzün , gözlerindeki nem hangi düşüncenin eseriydi. Sadece bedenen uzakken bana çokmu acı çekmişti. Gözleri bahçede birşeyler arar gibiydi. Deniz mavisi gözler benim varlığımı farketmiş ve bana dönmüştü.
Baktığı yerde bir ömür kalabilmek tek dileğim. Sadece bana baksa mavinin en güzel tonu. Ben mavi rengi bile onun gözlerinde sevdim. Ankarada deniz yok. Buraya geldiğimizde deniz gördüm. Ama en güzel deniz bir zamanlar her gece manzaramdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRILIK TRENİ
RomanceHiç dile getirilmemiş bir sevda. Konuşmadan sevmek , uzaktan gözlerinle sevdanı anlatmak işte buydu bizim hikayemiz. Gitmeden önce bana sevgiyle ışıldayan gözler , şimdi kızgınlıkla bakıyordu. Gelişimi , yıllar sonra geri dönüşümü sorgular gibiydi...