22.BÖLÜM GERÇEK

776 39 0
                                    

/Esmanın Anlatımıyla/

Hani hep derler ya dünya imtihan dünyasıdır. Herkesin bir imtihanı vardır. Kimisi fakirlikle , kimisi zenginlikle, kimisi aileyle , kimiside benim gibi hepsiyle imtihan olur.

Eve gelip kendimi minderlerden birine attım. Az önce gördüğüm manzara boğazımda düğüm oluşturmuştu. Hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Gözümdeki yaşlar zaten izin istemeden akmaya başlamıştı.

Sağ elimi kalbimin üstüne koydum. Yüreğimdeki sızı öyle büyüktüki. Sanki yüreğimin üstüne koyduğum elim yanıyordu.

Bir gönüle sevda düşünce o gönül bir daha iflah olmuyordu. Ya sahibini bulup bir olacaktı , yada ömür boyu kanayıp duracaktı. Benim kalbimin sahibiyle bir olma gibi bir ihtimalim yoktu. Demekki ömür boyu kanamaya mahkumdu.

Oturduğum yerden bedenimi kaldırdım. En zoruda  yaşamaya devam etmek zorunda olmaktı. Bir dertki ne öldürüyor nede güldürüyordu. Bir sevdaki ne oluru var , nede kaçarı.

Üstümü değiştirdim. Yemek yapmak için mutfağa girdim. Belki biraz kafam dağılırdı.  Sonra yıllardır sakladığım küçük teyibimi açtım. Yine o türkü.

Gözlerime engel olamadım. Akmaya başlayan yaşlarla yüzüm ıslandı. İmkansız olduğu için mi bu kadar seviyordum. Yoksa çok sevdiğim için mi imkansızdı.

En büyük arzum , en büyük imtihanım olmuştu. Oysaki elimi uzatsam tutabilecek , dokunabilecek kadar yakındım. Gelin görün ki yan yana olamayacak kadarda uzaktım.

Akşama kadar aklımdaki ve gözlerimdeki tek görüntü bu gün el ele gördüğüm kişilerdi. Ne yaptığımı bilmeden oradan oraya savrulmamda cabasıydı.

Yemekleri hazırlamıştım. Tam oturacaktım ki kapı çaldı. Kapıyı açtım. Babam gülümseyerek bana bakıyordu. Gerisin geri mutfağa döndüm.

Olabilecek her konuşmadan kaçıyordum.  Ona yakın davranmak demek benim için anneme ihanet etmek demekti. Sanki bir kelime etsem annem benden hesap soracak gibi geliyordu.

Biliyorum bu benim kendi içimde kurduğum bir şeydi. Geçmişi unutmak , onu tekrar baba olarak kabul etmek yaşadıklarımıza saygısızlıktı.

Sofrayı kurdum odaya götürdüm. Tek kelime etmeden yemeğimizi yemiştik. Yemeğin sonlarına doğru babam beni şaşırtacak bir soru sordu. "Hala onu seviyormusun. Yani Tahiri" dedi.

Şaşkınlıkla suratına baktım. Bunu niye sormuştuki. Anlamayarak yüzüne baktım. Oda başını kaldırıp bana bakmıştı. Tekrar "duydum ki Gülle nişanlanmış. Eğer hala onu seviyorsan vazgeç kızım" dedi.

Dediğine sinirlenmiştim. Sinirden burun deliklerim büyümüş dişlerimi sıkıyordum. "Bu seni ilgilendirmez. Onu sevip sevmemem seni ilgilendirmez. Evet bende biliyorum. Tahir başkasıyla nişanlandı" dedim. Sonra "hah ondan vazgeçmemi söyleyen sen. Sen yıllarca evliyken bile başka bir kadını sevmedin mi. Bir gün olsun senin aşkından ölen anneme dönüp bakmayacak kadar sevdin hemde değil mi. Şimdi bana nasihat verme" deyip siniyi tuttuğum gibi mutfağa götürdüm.

Siniyi tezgaha bıraktım. Ellerimi tezgaha dayayıp , başımı eğdim. Babalık nedir bilmeyen bir insanın gelip böyle nasihat vermesi sinir bozucuydu.

Her gün , her vakit hep aynı benim için. Aklımı işgal etmiş sorular. Bulamadığım cevaplar. Beni yiyip bitiren bir sevda.

Neyin günahı , neyin cezası bu yaşadıklarım. Ben çokmu kötü biriydim. Kimin ahını almıştım. Kime ne yapmıştım. Hiçbir şey , ben kimseye birşey yapmamıştım. Ben kimseyi incitecek biri değildim ki.

AYRILIK TRENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin