17.BÖLÜM GÜL VE MURAT

803 39 6
                                    

1991

Tahir sayıklar gibi "Bana yalan söyledin" dedi. Yüzü ölü gibi beyaza kesmişti. Gözleri dolmuş ve boşluğa bakıyordu. Yutkundum boğazımdaki kelimelerin ağırlığıyla.

Ali ağabey ve Semih Tahirin bu halini anlamaya çalışıyordu. Ben ise onun neden böyle olduğunu ve kelimelerinin manasını biliyordum. Tahir dün gece Semihi uzaktan görmüştü demekki. Bu gün ise yakından gördüğü Semihi tanımıştı. Teyzemin resimde nişanlım diye gösterdiği kişi olduğunu öğrenmesi onu bu hale getirmişti.

Susmak bazen öyle acı verir ki. Sen susarsın ama yüreğin bağırır. Sen susarsın gözlerinden kelimeler damla damla dökülür. Boğazın söyleyemediklerinle düğümlenir. Kalbin dile gelmedikçe sızlar. Ama yinede dilin susar. Oysaki bazen konuşmak gerektiğini bilerek susar.

Tahir arkaya doğru bir adım attı. Sarsakça attığı adımla sendeledi. Gözlerindeki hayal kırıkları cam olup yüreğime battı. Şimdi ince ince kanayan yüreğim kan kaybı yaşıyordu. Tahir bana geldiğim günü hatırlatmıştı.

Onu yıllar sonra ilk gördüğüm andaki hayal kırıklığımı. Düştüğüm çukuru hatırlattı. Manzara aynı olmasada sanki aynı şeyleri yaşıyor gibiydik.

Ali ağabey Tahiri kolundan tutmak istedi. Tahir izin vermeyerek kahvehaneye geri geri adımladı. Gözlerindeki feryadı görüyordum. Ona yaşattığım acı , en çokta benim canımı acıtıyordu.

Ben Tahire gerçekleri açıklayamadan , onlar karşılaşmıştı. Ali ağabey ve Semih bana bakıyordu. Ben ise yerimden kıpırdayamıyordum. Kahvehanenin içinden gelen bağırma sesleri , devrilen sandalye ve masa sesleri doldu kulaklarımıza.

Semih kulağıma yaklaşıp "Tahir oydu değil mi" dedi. Başımı yerden kaldırmadan kafamı salladım. Semihe Tahiri anlatmıştım. Ama buraya geldiğimde yaşadıklarımı , teyzemin Tahire anlattığı yalanı söylememiştim. Daha doğrusu bunu anlatmaya fırsatım olmamıştı.

Ben ikisinin hiç karşılaşmayacağını düşünmüş ve yanılmıştım. Şimdide bu yanılgımın bedelini ödüyordum. Ali ağabeyin "hadi" demesiyle ayaklarımı zorla hareket ettirip peşlerinden gittim.

Semihe evi kiraladık. Pazartesi günü başlayacağı iş yeriylede görüştük. Bir lokantada garsonluk yapacaktı. Onlarla birlikte gittikleri yerlere sürüklenir gibiydim. Sabahki neşem Tahir ile karşılaştıktan sonra yok olmuştu. Bir an önce kendimi eve atmak istiyordum. Kendimi o kadar bitkin hissediyordumki. Her yanım kırılıyor gibiydi.

Beni böyle bitkinleştiren şeyi biliyordum. Yüreğimde kendimi ifade edememiş olmamın yorgunluğu vardı. Birde Tahirin bakışlarının açtığı yara. İnce ama can yakan yaram beni yorgun düşürmüştü.

Eve doğru yaklaştıkça tekrar Tahiri görecek olmak beni tedirgin ediyordu. Ali ağabeyin tam arkasına geçtim. Kendimi saklamaktı niyetim. Görünmez olmak istiyorum. Hatta yok olmak. Bazende hiç doğmamış olmayı diliyordum.

Kahvehanenin önünden öyle bir geçişim vardı ki. Etrafıma bakmadan , sadece yere bakarak geçiyordum. Elim ayağım boşalıyordu. Her an Tahire koşup beni dinle , yanlış biliyorsun , izin ver doğruyu anlatayım diyecek gibiydim.

Eve gelene kadar geçen süre bir asırı geçti sanki. Semihi benim eve bıraktık. Ali ağabey gider sanmıştım. Ama benimle Seherin evine geliyordu. Bahçe kapısından girecekken "Esma biraz konuşalım mı" dedi. Arkamı dönüp Ali ağabeye baktım. "Ne konuşacağız ağabey " dedim bitkin bir halde.

Ali ağabey gözlerini kısıp yüzüme dikkatlice baktı. "Tahirin ne demek istediğini mesela" dedi. Gözlerimi kapattım. Benim için her şeyi yapan bu insanlara yalan söylemek istemiyordum.

AYRILIK TRENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin