" Hoş geldiniz beyler. "
Tok, otoriter ve o kadar güçlü bir ses tonuyla konuşmasıyla kendisinde olan dikkatleri daha çok topladı. Hemen karşısındaki diğer masa köşesinde kehribar gözlü adam vardı; aynı evde ve aynı hayatta büyüdüğü, tıpatıp ikizi Merih Kılınç. Yüzünde hafif bir sırıtış vardı. Kendinden emin ve ukala. Bu çocuktan hazzetmiyordum. Ağabeyi gibi kral edasıyla oturmuş üstünlük taslıyordu.
Mesih'in sağ yanında yeşil gözlü adam vardı; en yakın arkadaşı olan Mahir Yücel. Hem adamı, hemde arkadaşıydı. Son zamanlarda ona karşı güvenim sarsılmıştı. Onu diğerlerinden farklı sanmıştım meğerse o da diğerleri gibiydi.
Sol yanında ise en sadık adamı, gözü kapalı güvendiği adam vardı; Yavuz Polatlı. Hera'nın sevdiği adam, bana o gün silah vererek kaçmama yardım eden, benim tabirimle kabadayı Yavuz'du. Diğerlerinden farklıydı. Ağır abi, ağır delikanlı adam duruşu vardı. Göğsünün yarısına kadar iliklemediği ve asla giymediği ama daima üzerinde olan siyah ceketi ve sert, keskin, bir vurdum mu oturturum dercesine sert bakan yüzünden dolayı ona kabadayı Yavuz diyordum. Ah palası da olmazsa olmazdı. Her an Mesih'in bir emriyle yere leş serecek kadar tetikte ve hazırda bekliyordu.
O ise... Ona değinmeme bile gerek yoktu. Dünyaları ben yarattım edasında bakıyordu insanların yüzüne. Tavrı, hareketleri karşısındaki insana adeta bir böcekmiş olduğunu düşündürdü. Zira da öyle bakıyordu şimdi. Bakışlarındaki üstünlük ile.
" Hoş gördük. " Tüm babalar onu başıyla onaylayarak karşılık verirken o, karşılarında el pençe divan duran garsonlara elini hafifçe kaldırarak emir verdi.
" İçki mahsenimdeki özel şaraplarımdan servis edin. Konularımın beğeneceğinden eminim."
Garsonlar hemen başıyla onaylayarak koştura koştura salondan çıkarken memnuniyet dolu bir ifadeyle adamların hepsinde göz gezdirdi.
" FARC yani namı değer F19 örgütünü bilmeyeniz yoktur. Can düşmanım olduklarını da. Yıkılış'ta bir takım isyan çıkaranların boynunu ezdim. Lakin masamda oturmanıza rağmen hangi tarafta olduğunuz bir gizem içinde. Tarafsızlıktan hoşlanmam. "
Her kelimesinde adamlar birbirlerine bakınıyorlardı. İçlerinden bir adam konuştu:
" Elbette sizin tarafınızdayız Şah. "
Diğer adamlarda onu onayladı
Memnuniyetle başını salladı ve ağırca gülümsedi. " Bende öyle umuyordum."
İçlerinden bir adam gevşek bir konuşmaya başladı. " Yoksa bizi yanında tutarak yanında bir koz olarak mı göstereceksiniz? "
Konuşan adama dikti kara gözlerini. Merih sinirle bakıyordu adama. Mahir gözlerini devirmiş, Yavuz bayık bir ifadeyle bakmıştı.
" Ben kimseyi koz görecek kadar yüksek görmem Karamanbey. " dedi tok ve otoriter ses tonuyla. Bakışlarıyla adama seni öldürürüm diyordu. Ayrıca Karamanbey ismi tanıdık gelmişti. Elis anlatmıştı. Beş güçlü medyadan biriydi. O zaman Ulubey ve Çakabey dedikleri adamlarda bu masada olmalılardı.
" Düşmanlığı başlatan onlar Karamanbey. Kim haklı, kim haksız tartışılır lakin- " konuşan adam dirseklerini masaya dayadı ve bakışlarını en başta Karamanbey denen adamda ve diğerlerinde dolaştırdı ve en son kışlarını Mesih'e dikti- " FARC'ın ne kadar zalim olduduğundan hem fikiriz. Sadece bu yıla mahsus Şah'a gücünü ıspatlamak için binlerce on binlerce katliam yaptı. Bu düşmanlıktan sadece aileler değil, insanlarda etkileniyor ve buna bir dur dememiz gerekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI DÜŞ
General FictionMesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in aleyhine tek bir delil bulamadığı illagal bir dünyanın Şah'ı olan bir adam düşünün. Aşkı kırmızının en tutkulu tonu. Saplantısı ölümüne bir s...