Hayat mucizlere, umutlara, beklenmedik sürprizlere gebeydi. Kötü düşündüğün bir yerden, hiç beklemediğin anda, iyi bir şey çıkıyordu mutlaka. Tam umudunu keserken, kader ustalıkla oyununu oynar ve senin kötü düşünceni, umutsuzluğunu alaşağı ederdi. Seni şaşkına uğratır ve eeee hayattan umut kesilmez derdi. Şaşkına uğratırdı insanı. Şaşırtmalarıyla bizlere oyun oynardı.
Benimle de oynamıştı. Hem de aklıma gelmeyecek şekilde.
Beni de şaşırtmıştı. Hem de hiç beklemediğim bir gün de.
Beklemediğim bir anda Mesih yeniden hayatıma girmiş ve düşündüğüm tüm kötü düşünceleri, tüm umutsuzlukları yok etmişti. Neden benden iki ay ayrı kaldığını öğrendiğim andan beri kaderin insanlar üzerinde oyun oynayabileceğini, onları şaşırtabileceklerini görmüştüm.
Fakat merak ettiğim tek bir şey vardı; gülüşümden mutlu olan adamın neden benden iki ay ayrı kalacağını söylememesiydi. Bunu cevabını ondan duymalıydım.
Yanıma doğru adımladı. Yatağımın tam önünde dururken yüzünü inceledim. Göz altları hiç uyumadığını bas bas gösterircesine çökmüştü. Gözlerinin içi kızarmıştı. Giydiği siyah gömlek bile kırışmıştı. Üstten dört düğme açmış, o güçlü adam profilini bozmuştu. Sadece gömleğiyle değil, duruşuyla da, bitkin bakışlarıyla, yorgun yüzüyle bile bunu gösteriyordu. Tanıdığım o sert ve güçlü profili yoktu karşımda. Her zaman ki karizmatik ve güçlü halinin aksine bu gün karşımda güçsüz gibi duran, dağınık bir adam duruyordu.
Bu halini bana göstermekten çekinmemişti. Bu beni nedensizce mutlu etmisti; çünkü ben onun güçsüz olmasına değil, karşıma böyle çıkmasına mutlu olmuştum. Çünkü ilişkiler sadece iyi günde olmazdı, kötü günde de olurdu. İyi günde de, kötü günde de her daim birbirine destek olmaktı. Karşıma bu şekilde çıkması bana her haliyle yanımda destek olacağını gösteriyordu sanki. Güçsüzüm ama yanındayım der gibi.
O ulaşılmaz halinin aksine dağınık adam haliyle durması, benden çekinmediğini de gösteriyordu.
Baş ucuma oturdu. Gözleri vücudumda dolaştı. İyi olup olmadığımı tespit eder gibiydi. "İyisin?" dedi, kendine inandırmaya çalışır gibi. İri avucunu yanağıma yasladı.
Mahir onun bu haline tebessüm ederken, "Ben çıkayım," dedi ve odadan çıkarak bizi baş başa bıraktı. Sessizlik odanın içinde sadece ikimizin arasına girdi. Ne o konuştu, ne de ben. Öylece sustuk. Bazen sessizlik ruha iyi geliyordu. Tıpkı şu an iyi geldiği gibi. Yatağın ucundan kalkarak, bir sandalyeyi yatağın yanına çekti. Oturacağını sanırken eğildi ve alnıma yumuşak ve derin bir öpücük koydu. Şaşkınlıkla kala kaldığımda gözlerini kapatarak derin bir nefes aldığını duydum. "Çok özledim," diye fısıldadı. Sanki bunu bana değil, kendine söyler gibiydi. İyi olduğumu duymaya ihtiyacı varmış gibi.
"Bir daha bana yaşatma bunu. İki ay sensizlik ile katlanabilirim ama sınırsızca asla. Buna Şah bile olsam takat getiremem," diye fısıldadı. Alnını alnıma dayandığında gözleri kapalı kaldı. İki eliyle de yanaklarımı sıkıca avuçlarken baş parmağı yanağıma sızdı ve orayı okşadı. "Ne benim için, ne başkası için; sadece kendin için yaşa, Lavinia."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI DÜŞ
Fiksi UmumMesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in aleyhine tek bir delil bulamadığı illagal bir dünyanın Şah'ı olan bir adam düşünün. Aşkı kırmızının en tutkulu tonu. Saplantısı ölümüne bir s...