Sahil kenarında yürüyorduk. Elim Ulaş'ın güvenli avuçlarının içindeydim Elimde kırmızı bir pamuk şeker. Mutlu bir tebessümle yiyorum. Kuş cıvıltıları, bir ilkbahar günü... O kadar güzel ki..
" Bugün hava çok güzel değil mi " diyerek neşeyle şakıdım. İçim kıpır kıpırdı. Üzerimde dizlerimin üzerinde biten bembeyaz bir elbise vardı. Ulaş'ta beyaz bir tişört ve buz mavisi bir kot
giymişti. Gülümsüyordu benim gibi. Gamzeleri çıkmıştı, gamzeli çocuğun
Yeşim yeşili gözleri mutlulukla parlıyordu. Birbirimizin yüzüne gülümseyerek bakarken, ensemden bir nefes süzüldü, boynumu yalayıp gezdi resmen. Boynuma taktığım, Ulaş'ı'n doğum günü hediyesi olarak verdiği fanus içinde beyaz çiçek kolyesi boynumdan kopup ayaklarımın dibine, oradan da denize düştü.
" Kolyem düştü. "
Kolyeyi almak için hızla eğilmem, kolyenin denize düşmesine engel olamamıştı.
" Üzülme birtanem. Yenisini alırız." dedi Ulaş, üzüntüyle asılan yüzüme karşı gülümserken. Gülümsedim ona.
" Olur. Ama onun yeri başkaydı. "
Bedenini bana çevirdi. Eli yanağıma uzandı. Yeşim yeşili gözleri aşkla ve merhametle bakıyordu gözlerimin içine. " Olsun. Yanında ben olduktan sonra kolye olmasa da olur. " dedi. Başını eğip, alnıma bir öpücük kondurdu.
" Hep yanımda ol, olur mu? " dedim, nazlı bir kız çocuğu edasıyla. Parmak uçlarımdam yükselip boynuna sıkıca sarıldım. Bir ormanın içindeymiş gibi andıran meşe yosunu kokusunu içime çekerken, sert bir rüzgar esip geçti etrafımdan Saçlarımı uçuşturan rüzgara irkilirken saçlarımı kulağımın arkasına ittim. Dudağımdaki tebessüm asla solmazken, yanağımı omuzuna yasladım. Huzurla bakan kahverengi gözlerim gökyüzüne kaydı. Güneş battığında gökyüzü kızıl olur, fakat gördüğümüz gökyüzü kıpkırmızıya boyanmıştı. Sanki ben Ulaş ile sarılı kaldıkça öfkelenircesine daha koyu bir kırmızıya bürünüyordu.
" Hava da bozdu. Garip. " diyerek mırıldandım, kızıldan çok, kırmızıya çalan gökyüzünde bakarken. Başımı Ulaş'ın boynumdan kaldırmazken, hava iyide bozmuştu. Yağmurda sepelemeye başlamıştı. Ulaş başını kaldırıp gökyüzüne baktı.
" Evet sevgilim. Yağmurda yağmaya başladı. " dedi.
Benden ayrıldığında gökyüzündenki kırmızı ton sanki biraz daha açılmıştı fakat Ulaş elimi tuttuğunda hiç olmadığı kadar kırmızıya büründü. Huzursuzca kıpırdandım.
" Çok garip değil mi? Baksana gökyüzüne. Gökyüzünün kızıla çaldığını bazen gördüm ama böylesine koyu kırmızı bir renge büründüğünü hiç görmedim, "dedim huzursuzca, gökyüzüne bakarken. "Neyse gidelim sevgilim. Yağmur hızını artırmadan evimize gidelim. " dedim.
Tekrardan el ele tutuşarak tekrardan yürümeye başlamıştık.
" Sınırsız burası, Lahza. " dediğinde, kaşlarımın çatılmasıyla, durmam bir oldu.
" Sınırsız mı? " diye anlamayarak sordum.
Başını salladı. " Evet. Onun şehri. " dedi
O'da kimdi? Kimin şehri?
" O kim, Ulaş? " diye sordum, çatılı kaşlarımla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI DÜŞ
Fiction généraleMesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in aleyhine tek bir delil bulamadığı illagal bir dünyanın Şah'ı olan bir adam düşünün. Aşkı kırmızının en tutkulu tonu. Saplantısı ölümüne bir s...