52. B ö l ü m.

16.1K 772 178
                                    

Sessizliğe, onsuz geçirdiğim iki ayda alışmışken, onunla geçirdiğim bu iki gün de yine nefret etmiştim. iki ayda zar zor alışırken, bu iki günde yine konuşmaya alışmıştım. Bazen bir şeye aylar geçse bile alışamıyorsunuz, ama bazen birkaç gün yeterdi alışmaya.
İki ayda unutmaya çalıştığım adama yine iki günde alışmıştım.

Bu anormal bir durumdu. Normal asla değildi. Ama bende normal değildim.

Nasıl normal olabilirdim ki? Yalnızlıktan bahçesine mezar yaptıran birinden nasıl normallik beklenilebilirdi ki? Yalnızlıktan korktuğum, ağladığım, tek başıma deli gibi konuştuğum günleri yaşamış biri olarak nasıl normal olabilirdim?

Öyle olmasaydı onu hemen affeder miydim?

Bir anda beni iki ay bırakma nedenini haklı bulup, normalleştirmiştim. Bu normal bir şey değildi ki bu. Öylesine, he tamam, bir şey olmaz ya denilecek bir şey değildi ki. Anormalin tâ kendisiydi mm

Evet, iki ay bırakma konusundaki sebebi haklı olabilirdi ama tek konuda haksızdı; bana söylememesi ve bir anda bırakması.

Bana söyleseydi ona ne diyebilirdim ki? Hayır mı diyecektim? Gitme mi diyecektim? Ne diyebilirdim?  Evet üzülürdüm ama kararına saygı duyardım. Beni delirtmenin eşiğine getiren koca iki ay yaşamazdım.

Kalbim kırıktı ona. Kendi kendime yalnızlıktan kahkahalar attığım ve sonra hıçkıra hıçkıra ağladığım geceleri bana yaşattığı için kırıktım. Bu öylesine bir kırıklık değildi. Hadi gel, benim sebebim vardı, bak haklıyım bırakmakla denilen kolay bir şey değildi. Haklı olabilirdi ama yaşadıklarımı unutturamazdı.

Kendimi bir fahişe gibi, silip attığı bir mendil gibi hissetmemi unutturamazdı.

Bana söylememesi bile yeterdi ona kırgın olmama.

Ulaş ise ondan bahsetmek bile istemiyordum. Artık ne adını duymaya, ne varlığını duymaya tahammülüm vardı. Artık onunla ilgili hiç bir şey düşünmek istemiyordum. Benden daima utanan biri çocukluk arkadaşım dâhi olsa affetmezdim. Benden utanması affedilecek bir konu değildi. Artık onu düşünmeyi dahi düşünmek istemediğim için benim düşünmem gereken tek konu Mesih ile ilgili şeyler olmalıydı. Mesela iki ay boyunca benden haklı sebebi için ayrılacaktı, neden o zaman bunu bana en başından söylememişti? Söyleseydi en azından kendimi teselli eder, sebebiyle avuturdum. Yaşadıklarıma daha kolay katlanırdım.

"Ruhunun yorgun olduğunu biliyorum," dedi Mahir. Muhtemelen daldığım bir noktada beni çekip uyandırmak istemiş olmalıydı.

Yorgun bir gülümseme ile baktım ona.  Gülümsemeye bile mecalim yoktu. Yaşadıklarım benden gülümsememi bile almıştı. "Keşke sadece yorgun olsam," diye mırıldandım güçsüzce. Gözlerinde ki hüzün arttı. Artık herkes mi bana acıyordu? Gerçi herkesten kastım kimdi ki? Kimim vardı? Kim bana acıyacaktı? Acıyacak insan bile kalmamıştı hayatımda.

Mahir aklına gelmiş gibi beni mutlu etmeye çalışır gibi, "Elis gelecek. Yalnız kalmazsın," dedi. Yüzümde heyecan belirtisi aradı fakat yüzümde minik bile oynamadı. "Ne oldu??" diye sordu tepki vermememe anlam veremeyerek.

"Benim arkadaşım olsaydı eğer, ona durumumdan bahşettiğimde bir şekilde yanıma gelirdi. Yalnızlıktan kafayı yediğimde ne olursa olsun yanıma gelirdi. Ama o, Merih'i bahane ederek bir bahane buldu. Telefonlarda iki üç teselli vererek arkadaşlık olmaz," dedim. Söylediğim tüm her şey gerçekçi. Arkadaş konusunda bile yüzüm gülmemişti.

"Ulaş'tan bahsedemiyorsun," dedi tahminde bulunur gibi. Başımla sessizce onayladım.

"15 yıllık arkadaşındı ama sen onun ismini bile anmak isyemeyip, sanki tek sorun Mesih gibi davranıyorsun."

KIRMIZI DÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin