Ne hissettiğini, ne düşündüğünü anlamak için gözlerim yüzünü tararken telaşla titreyen ellerimi gizlemeye çalışıyordum. Kapkara bakışları titreyene ellerime kaydığında bakışları ellerimde takılı kaldı. Anlamış mıydı korkudan titrediğini? Korktuğumu biliyor muydu? Bütün bunlara dair tek bir ipucu dahi okunmuyordu sert yüz hatlarından. Ve bu beni dayanılmaz bir korku içinde bırakıyordu.
Ulaş onun omuzundan itekledi. Sakin tavrının altında deli bir öfkenin yattığını biliyordum ama bakışları benim üzerimdeyken Ulaş'a dokunmuyordu.
Göz ucuyla bile bakmıyordu Ulaş'a. Benim korkulu gözlerime sadece bakıyordu.
"Kaybol karşımdan," diye tısladı Ulaş'a göz ucuyla bile bakmadan.
Korumalar Ulaş'ın etrafını sararken Ulaş Mesih'e karşı hakaret edecek gibi olduğunda yerden hızla kalkarak Ulaş'ın kolunu tuttum. "Ulaş lütfen." Kendime çektiğimde elini hızla geriye çekti ve geriye doğru yalpaladım.Bu Mesih'in gözünden kaçmamış olacak ki bir anda Ulaş'ın yakasından tutup kendine hışımla çekti.
"Bana bak, o elini yerinden koparmamı istemiyorsan o eline koluna hakim olacaksın, benim damarıma basmayacaksın." diye tısladı ölümü andıran bir ses tonuyla. Ulaş'ın yakasından sarstığında Ulaş'ta onun yakasından hızla tuttu. O an hızlıca aralarına girmeye çalıştım. Fakat ikisinin gözü öfkeden başka hiç bir şey görmüyordu. Birbirlerini öldürmeleri an meselesiydi.
"Kendinize gelin!" diye bağırdım ikisinin kolundan tutup ayırmaya çalışırken. Fakat ikisinin de birbirinden ayrılmaya niyeti yoktu. Beni duymuyorlardı bile Korumaların hiç biri ayırmaya tenezzül bile etmiyordu. Mesih'ten korkuyorlardı. Yaklaşmaya cesaret bile edemiyorlardı.
"Ne yapıyorsunuz siz! Ayrılın!" İkisini birbirinden çekmeye çalışırken Ulaş beni bileğimden çekerek arkasına çekti. Bu hareketine karşı Mesih'in Ulaş'ın yakasındaki elleri daha da sıklaştı. Ulaş'ın da ondan farkı yoktu. "Bana bak, Mesih misin ne haltsan ne boklar çevirdiğinin farkında değilim sanma. Ses çıkarmıyorsam bil ki Lahza'ya olan saygımdan! Ama haddini aşmayacaksın! Ota boka yanımızda bitmeyeceksin!" diye tısladı Mesih'e. Ulaş'ın öfkeyle tıslaması Mesih'i öfkelendirmek yerine, bahçede yankılanan alaylı bir kahkaha attırdı.
"Bak sen şuna, büyümüşte bana emir veriyor! Başka emrin var mı senin!" diyerek sesini yükseltti Mesih. Sesi buram buram alay ve kibir kokuyordu.
Ulaş ona öfkeyle bir adım attığında kurtarıcım Yavuz Polatlı olmuştu. Bahçeye hızlı adımlarla girmiş, "Hop hop," diyerek yanımıza gelip ikisini ayırmaya çalıştı.
"Şah, sakin ol," dedi Mesih'e hitaben. Bu lakaba karşı Ulaş kaşlarını çattı. Şah'ı Türkiye aleminde bilmeyen yoktu fakat Mesih'in Polis'in arayıp bulamadığı, aleyhine tek bir kanıt dahi süremedikleri mafya babası olduğuna toz konduramamış olacak ki başını iki yana salladı. Benim, o aranan liderin yanında olabileceğimi saçma bulmuş olmalıydı. Fakat düşündükleri çok haklıydı. NE İŞİM VARDI BENİM BİR MAFYA BABASININ EVİNDE!
Ulaş, Yavuz'un kolunu ittiğinde Yavuz sinirle karışık ciddi iradeyle sırıttı. "Bak koçum. Bırak ayıran bir adam olayım. Dalan taraf etme beni," dedi. Fakat Mesih onun kolunu ittiğinde Mesih'e tek bir laf bile diyemedi. Eee patronu tabi. Karşı çıkar mı?
"Al şunu götür karşımdan. Sinirime sinirime oynuyor. Bir uğraşacağım onunla, böyle bir uğraşma görmeyecek ömrü hayatında," dedi Mesih, sadece Yavuz'la muhatap olacak şekilde. Kendine engel olmaya çalışıyor, zabdetmeye çalışıyor gibiydi. Ona cevap vermek istiyordum ama bu şartlar altında Ulaş'ı savunmak onu öfkelendirmekten başka bir şeye yaramazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI DÜŞ
Narrativa generaleMesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in aleyhine tek bir delil bulamadığı illagal bir dünyanın Şah'ı olan bir adam düşünün. Aşkı kırmızının en tutkulu tonu. Saplantısı ölümüne bir s...