"Sana kötü bir haberim var küçük hanım. Bence acele etmelisiniz. Benden size küçük bir tavsiye; sevgilin olacak beyfendinin size ihtiyacı olacak. Kendisi biraz kurşun yağmuruna tutulmuş olabilir. Bu kadar kurşundan sağ çıkacağını sanmıyorum. Ölmüştür çoktan. Tanrı varsa eğer taksiratını affetsin."
Kaskatı kesilen bedenim duyduğum cümlelerle deli gibi titrerken geriye korkuyla doğru sendeledim. Beni tutan Mesih'in kollarıydı fakat onun elini iterek karşımdaki adama sarsak bir şekilde yaklaştım. Hayır, yalan söylüyordu. Ulaş'a hiç bir şey olmamıştı. Ona hiç bir şey olmamıştı. İnanmıyordum.
Bu doğru değildi.
Fakat kalbime bir hücre gibi işlenen korku bunun bana gerçek olduğunu ıspatlıyordu.
"Doğru değil bu," diye mırıldandım. gözlerim dolarken. Başımı şiddetle iki yana sallarken gözyaşlarım yanaklarımdan salınmaya başlamıştı.
Duyduklarımı algılamakta güçlük çekiyordum. Yeşim gözlü, gamzeli adama hiç bir şey olamazdı.Ona bir şey olmasını geç, bu düşününce dahi beni kahrederken bedenim ayakta duramayacak kadar gücünü kaybetmişti. Bir kez daha sendelerken Mesih bu doğa iteklememe fırsat vermeden belimden tuttu.
Cabriel Márquez'den duyduğum kahkaha ile şaşkınlıkla baktım. Ulaş'a zarar vermesi yetmezmiş gibi bir de kahkaha mı atıyordu bu manyak herif.
Gözleri nemlenene kadar güldü. Şaşkınca ve dehşetle yüzüne bakarken nemlenen gözlerini eldivenli eliyle sildi. "Hiç güleceğim yoktu. Yüzünün ifadesini görmen lazımdı." dedi ve bir kez daha güldü.
Mesih sinirli bir nefes verirken ben duyduklarım karşısında anlamakta zorluk çekiyorduk. Beynim Ulaş'a bir şey olma ihtimali yüzünden uyuşmuş ve tüm algılarını kapatmış gibiydi.
"Sadece küçük bir şaka yaptım. Demek bu kadar kıymet veriyorsunuz Komando Bey'e?" Alay kokan sözlerinden sonra hızla Mesih'e baktım. Bu adamın ne mal olduğunu bilir gibi bıkkınlıkla bakıyordu. Rol yaptığını anlamıştı.
"Siktirme belanı Bülent! Canın oyun oynamak istiyorsa seninle çok güzel bir şekilde oynayabilirim," dedi sertçe. Adı Bülent olan adam, yani Cabriel Mesih'in söylediği cümleye güldü. Bakışlarındaki alaydan midem bulanmıştı. Benimle dalga geçiyordu. Benimle oynuyordu! Hem de Ulaş üzerinden!
"Bilmez miyim nasıl oynadığını Yıldıran? En son köpeğini üstüme salmıştın. Unutulur mu hiç?"
Benim bir şey dememe fırsat vermeyen Mesih bileğimden tutarak tahammülü kalmamış gibi beni çekiştirmeye başladı. Nereye götürüyordu beni? Daha beni kandırmanın hesabını soracaktım o adama ve bir tokat patlatacaktım alaylı yüzüne. Bunları yapmadan asla gitmezdim. Ulaş üzerinden kimse şaka yapamazdı!
"Bırak bileğimi. O adama hesap soracağım ben. Kimse Ulaş üzerinden benimle dalga geçemez."dedim bileğimi güçlü tutuşundan çekmeye çalışarak. Cabriel ve adamları gerimizde kalırken Mesih'in adamları bizi arkamızdan takip ediyordu. Sahilden hızlı adımlarla uzaklaşırken Mesih'in büyük adımlarında yetişmeye çalışıyordum. "Bıraksana! O adama tokat atmadan soğumaz içim benim!"
Bırakmak şöyle dursun, daha sıkı kavramıştı bileğimi. Siyah lüks arabanın yanına gelinceye karşı koyuşlarıma rağmen beni ön koltuğa zorla bindirdi ve kemerimi bağladı.. Kemeri çözmek için elimi kemere götürmüştüm ki bir koloni arabanın tepesine yaslayarak üzerime eğildi ve
beni koltuklar kendisi arasında sıkıştırdı.Ürkerek koltuğa sırtımı yapıştırken korkuyla yutkundum. Yakınıma yaklaştığı için sert ve keskin kokusu burnuma dolmuştu fakat gariptir ki çikolata kokuyordu. Bir mafya babasını çikolata kokması tuhaf olsa da yakıştırmıştım; çünkü çok güzel kokuyordu. Ciğerlerime buram buram kokusu burnuma daha çok sızarken sert ve keskin bir şekilde konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI DÜŞ
General FictionMesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in aleyhine tek bir delil bulamadığı illagal bir dünyanın Şah'ı olan bir adam düşünün. Aşkı kırmızının en tutkulu tonu. Saplantısı ölümüne bir s...