Bölüm yayınlama da sıkıntı yaşadığımız için bir kısmını paylaştım. Geri kalan ise sorun çıkmazsa diğer bölüm olarak yayınlayacağım.
♾️
Hayat nelere kadirdi bunun cevabını bilemiyordum ama videodaki kadının hayatının mahveden kadının kızı olmam kesinlikle bir rastlantı olamazdı. Çünkü bu kadar şey tesadüf olamazdı. Hele ki bu sesi bir yerlerden duymuş olmam asla tesadüf değildi. Çünkü bu ses bana öyle tanıdık gelmişti ki sanki kanlı canlı konuşmuşum gibi tanıdık gelmişti.
Zihnimi zorladım. Şimdiye kadar hatırladığım insanların sesini beynimin süzgecinden geçirip sesleri seçmeye çalıştım. Tanıdık bir ses vardı. Zihnimin köşelerinde, silik, cılız bir ses tonu vardı. Silinmeye yüz tutmuş, tonunu bile seçmekte zorlandığım bir ses tonu.
"Neden yaptın bana bunu? Bunu hak etmedim."
Zihnim cümleleri bile zor ederken elimi başıma götürdüm. Hadi diyerek zorladım kendimi. Dişlerimi sıktım. Hatırlayabilirdim. Zor değildi. Bozuk plaktan gelir gibi olsa da hatırlayabilirdim.
Ses biraz daha netleşti. Ses ile sanki sinemadan fırlar gibi cızırtılı, bozuk bir an canlandı. "Ama kurtaracağım oğlumu. Senin kanlı mirasını taşımayacak. Pilot olacak."
Derin bir nefes aldım. Bedenim gerilmişti. Yanımdaki kadın ne olduğunu anlamıyordu ve endişeli bakıyordu.
Kadının sesine başka bir ses karıştı.
"Bunun olmayacağını biliyorsun Gülçehre. Ronald, babasının görevinin başına geçmek için Amerika'ya gönderilmeli. Bunun için eğitilmeli."Bu sesi nerede olsa tanırdım. Mesajın amcası, Babylon Marius Bomonti. Benim deyişimle balon.
Kadının sesinin yükselişi zihnimde patladı. "Asla Marius! Asla! Mesih Amerika'ya ancak hayallerini gerçekleştirmek için ancak eğitim almaya gidebilir. Ben nefes aldığım sürece bu mümkün olmayacak. Cesedimi çiğnemen lazım Marius!"
Alaylı bir ses ile konuştu Marius Bomonti. Dün yaşamışım gibi bu ses tonu aklımda çıkmamış hiç. "Çiğnerim o zaman bende, yenge!"
Tek bir cümle tüylerimi şaha kaldırabilir miydi? Bu cümle beni iliklerime kadar ürpertmiş, kanımı dondurmuştu.Aklıma gelen başa gelmiş miydi acaba? Sadece bir cümle ile aklıma bomba gibi düşen düşünce gerçek olabilir miydi? Yoksa Gülçehre Hanımı, Matmazel Moren değil de, Marius Bomonti öldürmüş olabilir miydi? Mümkün müydü bu?
Videoyu izlemeden ayağı fırladım. Bunu neden ve ne için yaptığımı bilmiyordum; Geçmişi eşelemekte denebilirdi, başka bir şeyde ama aklıma düşen gerçek ile sessiz kalamazdım.
Terasın çıkışına doğru hızla ilerledim fakat pat diye durdum. Öyle ki saçlarım yüzüme savrulmuştu.
Ne oluyordu bana? Niye bir şeyi ispatlama isteğiyle dolmuştum? Gülçehre Hanım'ı, Matmazel Moren öldürdüyse bu onlarla ilgili değil miydi? O halde neden aniden firlamış kalkmıştım yerimden? Beni ilgilendiren bir geçmiş değildi ki bu; Onların geçmişiydi bu, beni alakadar etmezdi ki. Neden Mesih'e söyleme isteğiyle yanıp tutuşmuştum?
Başımı iki yana salladım. Yanımdaki kadın demi görmüş gibi endişeyle bakıyordu. "Bundan sana ne Lahza! Ne oluyor sana? Kadını kim öldürmüşsse öldürmüş, bundan sana ne!" dedim kendime sitemde bulunacak. Arafta kalmıştım. Geriye gidip boş vermek ile Mesih'e söylemek arasında kalmıştım.
Hem kesinde değildi ki bu. Ortada fol yok yumurta yoktu. Gidip ne söyleyecektim; anneni amcan öldürmüş olabilir. Matmazel Moren yapmamış olabilir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI DÜŞ
General FictionMesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in aleyhine tek bir delil bulamadığı illagal bir dünyanın Şah'ı olan bir adam düşünün. Aşkı kırmızının en tutkulu tonu. Saplantısı ölümüne bir s...