29. B ö l ü m.

17.9K 946 141
                                    

Olduğum yerde dururken mesaja şaşkınlıkla baka kaldım. Gerçekten ciddi miydi bu adam? Daha ileri gidemez dedikçe daha ileri gidiyordu. Ve ben her seferinde şaşırıyordum. Sırf Ulaş ile birlikte tatlı yapmayalım diye elini kesmişti ama durum aleyhine işleyince dışarıdaki tehlikeyi bahane ediyordu bu sefer.

Sırf Ulaş ile baş başa kalmayalım diye bunları yapan adam, baş başa yemeğe çıkacağımızı duyduğu için Ulaş'ın yanımda olmasına rağmen mesaj atmıştı bana.

Ulaş mesaja bakmak isteyince hızla telefonu kapatıp cebime tıkıstırdım.

Ulaş bu hareketimle şaşkına uğrarken ona dönerek gülümsedim. Ah, Mesih beni ne hallere sokmuştu. "Hayatım dışarı cikmayalım şimdi biz. Misafiriz burada sonuçta. Evde yemek hazırlanmışken başka yerde yemek ayıp olur şimdi. Evde yiyelim." dedim.

Ulaş bir süre yüzüme baktı. Elbet bir şeylerin olduğunu anlamıştı ama beni sıkıntıya düşürmemek için başını sallamakla ve "Evet," demekle yetindi.

Onu elinden tutarak salondan cam bölmeyle verendaya açılan boydan cama götürdüm. Verenda'ya girerken kare şeklinde dekor edilen koltuklara oturduk. Koltukların rengi bile kırmızı olduğu için Ulaş koltuğa cins cins baktı. Adım kadar emindim ki Mesih'in ne cins bir insan olduğunu sorguluyordu.

Verenda'nın önu hemen şöyle on beş adım attıktan metrelerce büyüklüğe sahip kare havuza bakıyordu. Havuz öyle ihtişamlıydı ki diğer havuzlardan farklıydı. Çünkü ilk defa havuzun tam ortasına kurulan gömme bir oturma grubu görüyordum. Koltuktan elini sarksan suya değerdi. Havuzun loş ışıkları ilese gömme oturma grubu görsel şölen gözleri bayram ettiriyordu. Gömme oturma grubunun ortasında ateşi yanan şömine bile vardı. Masa şeklini alan bir sehpa da vardı ve etrafında sandalyeye benzer puflar vardı. İstedikleri zaman orada yemek yiyebiliyorlardı. Ayrıyeten  havuzun sol tarafında kalan şezlonglar dışında, üst tarafta kalan havuz kamelyası vardı. Üstü otomatik pergolaydı. Yağmur yağma olasılığına karşı otomatik olarak açılıp kapanıyordu üstü. Ama ne kamelyaydı. Köşeye konumlanmış yemek masası, bar tezgahı, kare şeklinde dekore edilmiş oturma grubu ve duvar köşesinde kalan büsbüyük şömine resmen gel sabahlara kadar otur diyordu. Hem havuz kamelyasında, hem de havuzun ortasına kurulmuş gömme oturma grubunda yemek yiyebiliyorlardı.

Bu ev resmen tatil diyarı gibiydi. Yemin ederim masaldan fırlamış gibiydi. Bir uçurum merkezine inşa edilmişti ve nerden baksan şehir tüm ihtişamıyla ve tabiki görkemli deniziyle ayaklar altındaydı. Ön bahçe bir hazine gibiydi. Hele arka bahçe resmen hayalimde dahi korokisini cizmeyeceğim kadar büyük ve ihtişamlıydı. Sınırsızlığın beden bulmuş haliydi. 

Ön bahçede malikânenin sağında kalan ama bitişiğinde metrelerce büyüklüğe sahip bir garaj vardı. Sayısını sayamadığım kadar araba vardı. Hepsi de gördüğüm kadarıyla trilyonluktu. Tek bir tanesini satsam sülalemin sülalesini doyurursum. Hatta bir tane araba bahçeyi gezerken garajın içindeki görmüştüm. Ve o arabanın yakut kaplama olduğunu öğrenmemle büyük çaplı bir şok yaşamıştım. Bir araba bir servet değerindeydi.

Ön bahçede malikânenin solunda kalan büyük bir müstamilat vardı. Bildiğim kadarıyla orada Pınar Hanım ve ailesi kalıyordu. Her gün buraya gelmek zor olduğu için müstamilatta kalıyorlardı. Ee o'da haklıydı. Bende burada kalsaydım çoluğumu çocuğumu yerleştirdim. Nerede beleş oraya yerleş hayat tarzımız var bizim çiçek kız."

Ön bahçe de malikânenin tam önünde kocaman bir şelaleli gölet vardı. Kuğular vardı. Etrafı doğal kaya taşlarıyla ve çiçeklerle çevrilmişti. Tabi göletin içinde de doğal kaya taşları vardı ve gerçeğinden ayırt edilemeyecek kadar doğaldı.  Göletin etrafını saran taşlı yol Mesih'in arabasını daima durdurduğu yerdi. Her zaman göletin tam sağında durduruyordu arabayı ve alışkanlıktan mıdır nedir göletin yanından geçerken gölete bakış atmayı unutmuyordu.

KIRMIZI DÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin