Ah merhaba Kırmızı Düş ailesi. Söyleyecek kelime bulamıyorum. Üzüntülüyüm. Hepimiz. Başımıza gelen felaket. Diyebileceğim tek kelime hepimizin başı sağolsun. Hepimizin içi kan ağlıyor. Nasıl atlatacağız bu günleri hiç bilmiyorum. Tek bir mucize bile hepimizi sevindiriyor. Enkaz altında çıkan tek bir kişi bile içimizi ferahlatıyor. Ama ya diğerleri... İnşallah Rabbim yardımcıları olur. Kurtulurlar. Hepimiz dikkat edelim. Duamızı eksik etmeyelim. Elimizden geldiğince yardım yapalım. Gerek bağış olarak gerek sosyal medya olarak. Ne kadar kişiye yardım edebilirsek, ses olabilirsek o kadar iyi.
Bölüm atmak içimden gelmiyordu. Atmak istemedim. Fakat bir nebze moral olsun diye, iyi hissettirir diye paylaşmaya karar verdim. Belki morallere bir nebze iyi gelir ❤️
♾️
Hayatımda ikinci kez bu kadar çaresiz hissediyordum. İlki anne babamın ölümüydü. Diğeri de tam da bu andı; bana gidiyor musun diye soran adamın karşısında durmaktı. Benden bir cevap bekliyor, gitmeyeceğim dememi bekliyordu. Bakışlarında bunu öyle belli ediyordu ki ona gideceğin demeyi nasıl söyleyeceğimi kara kara düşündüm.
Gitmek zorundaydım. Onunla kalamazdım. Ne bu şehirde, ne de bu evde kalamazdım. Bir amaç uğruna gelmiştim bu şehre; anne babanın katilini bulup, biyolojik annem olacak kadından hesap sormak. Fakat bu ikisini de yapamadan gidiyordum. Ne katillerini bulabilmiştim, ne de hesap sorabilmiştim. Şartlar ve koşullar öyle bir gelişmişti ki amacımın dışına çıkmış, sadece Ulaş'ın canı için kalmaya, Mesih ile anlaşmayı kabul etmiştim. Ama her şeyin bir sonu vardı.
Kalırsam bana olan hisleri daha fazla büyüyecekti ve ben Ulaş'ı severken bu imkansızdı. Gitmek en çok onun iyiliğineydi. Hiç gerçek olamayacak bir şeyi isteyemezdi ve zaman geçtikçe beni unuturdu. Karşısına benden daha güzel ve daha kadınlar çıkacağına emindim. Zaten şehrin sahibi olduğu için kızlar etrafında pervaneydi. İlla aşık olacağı bir kadın çıkardı karşısına.
Onun yüzüne bakarken güçlü durmak adına valizin sapını sıkıca tuttum. Umutla bakan gözlerin karşısında belki güçlü durabilirim diye. Cevap vermedim ama o sessizliğimden anladı. Ağırca, boğazında zakkum varmışçasına yutkundu. Burukça gülümsedi. Başını yavaşca salladı kendine anlatır gibi. "Anladım. Gidiyorsun. Alıştım zaten tüm herkesin beni bu siktiğimin dünyasında yalnız bırakıp gitmesine. Sende git. Neden benim hayatımda kalasın ki? Ben elleri kanlı bir adamım. Senin gibi beyaz bir kızın hayatına benim kirli kırmızı hayatım yakışmaz. Temizsin sen. Kirliyim ben. Sana en çok o yakışır. Temiz bir hayat kurarsınız. Sonunda siktir olup gitti dersiniz arkamdan. Deyin de zaten. Herkes benden kurtulmaya çalışmıyor mu zaten? Kardeşlerim bile yanında durmak istemezken sen neden durasın?" Her kelimesinde ses tonu yükselmeye ve öfkeli çıkmaya başlarken sanki tüm öfkesini kusuyor gibiydi. Öylesine dolmuştu ki onun sessiz bir adamı bile patlatmıştı. Tüm öfkesini kusmaya başlamıştı. Sessizliğim onu daha çok çıldırttı. Daha öfkelendirdi. Daha çok hayal kırıklığına uğrattı.
"Git. Kurtuluyorsun benden işte. Bende senden kurtuluyorum. Sürekli canını korumak zorunda olduğum bir yüktün zaten. Korumam gereken yeterince insan varken bir de sen eklenmiştin. Kurtuluyorum işte." diye bağırdı. Ulaş'ın duyup duymaması umurunda değildi.
"Yapma lütfen. Bağırma. Bağırman bir engel değil Mesih. Gitmek zorundayım. Ölmek istemiyorum." dedim, sesim yalvarırcasına çıkarken.
Ona küfür etmişim gibi kala kaldı söylediğim sözlerime. Ölmek istemiyorum demiştim. Onun sahip olduğu hayat yüzünden, düşmanları yüzünden ölmek istemiyorum demiştim. Bu çok ağırdı ama söylemek zorunda kalmıştım. Vazgeçsin diye demiştim.
![](https://img.wattpad.com/cover/250257657-288-k163395.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI DÜŞ
General FictionMesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in aleyhine tek bir delil bulamadığı illagal bir dünyanın Şah'ı olan bir adam düşünün. Aşkı kırmızının en tutkulu tonu. Saplantısı ölümüne bir s...