55. B ö l ü m.

15.6K 706 137
                                    

Yaaa selam canımın içleri. Tekrardan merhaba Kırmızı Düş ailesi.♾️

Aradan yıllar geçmiş gibi hissettim.

Normalde bu bölüm birinci kitap finali olacaktı ama ablamın doğumu araya girince diğer bölüme erteledim. Ve kısa bir bölüm oldu. Bebiş ile vakit geçirdim. Haliyle ev işi bendeydi. Tüm işler. Yazmaya vaktim inanın olmadı. Bugün evime geldim. Ki birinci kitap finalini evimde yazayım diye bilakis 56.' bölüme erteledim.

Bölümün kısalığını maruz görün.

Bir milyona adım adım. Son 9 k.

Bir milyon oluyoruz 🥹

Gururlu bir anne gibiyim.

Birinci kitap finalini 56'da yapacağım.. bu bölümü bile sizler için boş bulduğum her an da yazdım. Umarım beğenirsiniz.

Ama diğer bölüm. . final gibi final.

Oy ve yorum yapmayı unutmayın olur mu 😍

Seviliyorsunuz.♾️

♾️

Gözleri gözlerime hapsolduğunda dudaklarında bir gülüş vardı. Gülüşünün kıvrımları gözlerimin içinde kaybolmuştu sanki. Kirpiklerim gözlerimi örttüğünde bunun gerçek olup olmadığını zihnimin süzgecinden geçirdim. Gerçek olamayacak kadar hayalsıydı. Hayal gibi gelen çilek tarlası ve sera değildi, bunu düşünen Mesih Yıldıran'dı. Hayal gibiydi ama gerçekti. Yanımdaki adam gerçekti.

Gözleri gözlerime sınırsızca sandığım saniyeler boyunca baktı. Ruhumu irdeleyen bakışları kalbimde anlam veremediğim bir duygu dalgası gibi kalbime çarptında ruhumu alabora etmişti.

Dudakları tehlikeli bir kıvrımla yana doğru çekildi. Eğilerek yüzüme yaklaştı ve yüzüme düşen saçı kulağımın arkasına aheste aheste itti. Gözleri karanlık bir okyanus gibiydi. Sınırı yoktu. Zifiri karaydı sadece. Dibi yoktu. Korkutucu olmasına rağmen kendine çekecek kadar tılsımlıydı. "Benim tanıdığım Lahza Lavia bu değil. Bana meydan okuyan Lahza Lavia. Ve ben eski Lahza'yı getirmek için elimden geleni yapacağım." Fısıltı dolu sesi güzel bir melodiyi andırırken biraz daha yaklaştı. "Sen sağ değilsen, senin ruhun ölüyse, benim gözümde benim de ruhumun bir kıymeti yok."

Kaşlarının alnında oluşturduğu iz gibi sözleri çok derindi. Buna ne cevap vereceğimi bilmiyordum işte. Bunu fırsat bilerek çenemdeki minik gamzeyi baş parmağıyla okşadı. "Bir çiçek kızın, ruhu öldüyse eğer, bir çilek kız doğar o zaman. Çileklere aşık, dudaklarının çilek tadı gibi bir çilek kız olur. Bir başkası seni, çiçek kız yaptıysa eğer, ben de seni çilek kız yaparım." Kast ettiği kişi Ulaş'tı.
Ama çiçek kız ismini bana babam vermişti; çiçeklere olan ilgimden dolayı bana çiçek kız ismini takmıştı.

"Çiçek kız ismini bana babam takmıştı. Çiçekleri çok sevdiğim için," diye mırıldandığımda yüzünde herhangi bir değişiklik olmadı. Karanlık bakışlar yerli yerindeydi. Çilek kız ismini takmayı takıntı yapmıştı galiba an itibariyle

Sözleri poyraz misali yüzüme çarpmıştı. Şaşkınlığın dalga dalga çarptığı bedenimdeki kalbim bu sözler karşısında ufak çaplı bir teklemeye uğramıştı. "Minik bir kadın, ancak etrafına neşe saçar. Üzüntü ve keder değil. Ve benim miniğim bir gökkuşağı gibi capcanlıdır. Solmak asla yakışmadığı gibi, onu solduran sebepleri de yok ederim," diye fısıldadığında heybetli bedeninin yanında minik kaldığımı fark etmiştim. Tamam öyle minicik değildim ama o yunan tanrısı gibi bir şeydi. Omuzları çok geniş ve uzundu. Gövdesi kaslıydı. Beli ince, omuzları genişti. Tam altı tane baklavası vardı karnında .Teni bir çikolatayı andırır gibi esmerdi. Kırmızının değil, siyahların adamıydı. Kollarındaki kaslar mide bulandırıcı kadar değil, her kadının düşeceği kadar kas sahibiydi. Kas kütlesi değildi. Hem bir İtalyan beyefendisi gibi asil, hemde heybetli ve kaslı bir mafya babası gibiydi. Mesela saçları, gözleri gibi simsiyahtı. Fazla siyahtı. Normal erkeklerin siyah renk saçlarından daha fazla siyahtı ve saçlarının ön ucunu her zaman yana doğru atardı ya da geriye. Bazen de kısaltırdı ve bu ona çekicilik katardı. Sakal da yakışıyordu ama sakalsızda çok yakışıyordu. Zaten sakalı da öyle fazla değildi. Kirli sakal tarzını kullanıyordu genelde.

KIRMIZI DÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin